Aya

istabl.
1953
HT logo
 
 
 
               
 

:::
:::
 

Bismillahi Al-Rahman Al-Raheem

Tarımsal Kalkınma, Gıda Güvenliği ve Kırsal Gelişim Politikası

Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti, Allah’ın izniyle yakında Hilafet’in gölgesinde geniş tarım arazilerinde uygulanacak tarımsal kalkınmayı sağlamakla alakalı ana hatlar yayınladı.

Birincisi: Giriş: Pakistan’ın beşeri kanunları, tarımsal imkanlarını doğru şekilde kullanmasına imkan vermemektedir.

a-Bilindiği üzere Allahu Teâlâ‘nın indirdiği şerî hükümler İslam ülkelerinde tatbik edildiğinde tarım arazileri, dünyada bir mucizeye dönüşmüştü. Avrupa açlık içinde kıvranırken Şam’daki bereketli araziler ve devasa tarım serveti, Haçlıların iştihanı kabartmıştı. İslam ülkelerinin zenginliği Haçlı saldırılarının düzenlenmesine neden oldu. Hatta Haçlılar, saldırılarında şu sloganı attılar: “Haydi bal ve süt ülkesine gidiyoruz.” Ayrıca İslam toprakları, Avrupa’daki karanlık çağlarda temel tarım mahsullerinin ana kaynağı ve Hilafet Devleti, Avrupalılara yaz sulamasını öğretmede öncü durumdaydı. Hint Yarımadasına gelince; İslamî yönetimin gölgesindeyken dünyanın toplam tarım mahsullerinin %25’inden fazlasını üretmekteydi. Bu da sömürgeci İngilizlerin özellikle baharat olmak üzere devasa tarım serveti karşısında ağızlarını sulandırıyordu.

Ancak İngiliz işgali döneminde şerî hükümlerin yerine beşeri kanunlar getirilince İngiliz yönetimi yüzünden aynı topraklarda geniş çaplı bir açlık oldu. Bu da şiddetli açlıktan yüz binlerce kişinin ölmesine neden oldu. Hatta günümüzde tarım alanında tatbik edilen beşerî kanunlar, Pakistan’ı tarım gücü olarak gerçek imkanlarından faydalanmaktan mahrum etmektedir.

b-Pakistan, doğası gereği devasa tarım imkanlarına, büyük bir kısmı dünyanın en büyük nehirlerinden biri olan “Sind Nehrinden” beslenen tarıma elverişli büyük toprak alanlarına, yarı vasıflı işgücüne ve seçkin bir iklime sahiptir. Tarım, Pakistan ekonomisinin büyümesinin temel kaynağıdır. Zira insanlar, tarımdan beslenmekte ve sanayi için gerekli hammaddeyi tarımdan temin etmektedirler. Tarım, Pakistan’ın dış ticaretinin temelidir. Zira GSYİH’nin dörtte birini, ihracat gelirlerinin yarıdan fazlasını, yaklaşık işgücünün %45’ini ve kırsal nüfusun üçte birinin gelirini tarım sektörü oluşturmaktadır.

Ayrıca en önemli besin ürünü de tarımdan temin edilmektedir. Zira ziraata dayalı sanayilerin hammaddeleri, ham ve mamul ürünlerin ihracatından elde edilen devasa gelirler tarımdan temin edilmektedir. Nitekim son yirmi yıllık tarıma dayalı ortalama yıllık büyüme oranı, geçen beş sene içerisinde %3 oranında düşmesine rağmen %4 olarak tahmin edilmektedir. Bu üretimin tamamı, hükümetin tarım sektörünü desteklememesine, çiftçilerin ilkel tarım yöntemlerini kullanmasına, genetik olarak geliştirilmemiş tohum kullanmalarına, modern sulama sistemi bulunmamasına, tarıma elverişli arazilerin tamamının kullanılmamasına veya ıslah edilebilecek arazilerin ıslah edilmemesine rağmen gerçekleşmektedir. Zira Pakistan’da kullanılmayan araziler bulunmaktadır. Çünkü Pakistan’ın tarım arazilerinin toplam alanı, yaklaşık 30 milyon hektar olup 22 milyon hektarı işlenmekte ve geri kalanı işlenmemektedir. Ayrıca 7 milyon hektarı senede birden fazla işlenmektedir.

c-Beşeri kanunlar, -kapitalizmin kaçınılmaz bir sonucu olarak- servetin bir grup azınlığın elinde toplanmasına neden olmuştur. Bu da -birden fazla tarım reformu yapılmasına rağmen- durumu daha da kötüleştirmiştir. Böylece milyonlarca insan, onurlu bir şekilde yaşayamaz ve temel ihtiyaçlarını temin edemez hale gelmiştir. Pakistan’ın kırsal bölgelerindeki insanlar, tarım arazilerinin ve tarım mahsullerinin bol olduğu bir ortamda gerçek bir açlık durumu yaşıyorlar. Zira Pakistan İnsanî Gelişme raporlarına göre fakirlerin %54,4’ü arazi sahiplerinin yanında karın tokluğuna çalışmaktadır. Tarım dışı işlerin, özellikle fakir aileler veya arazisi olmayan kişiler olmak üzere çiftçi ailelerin gelirinin büyük bir kaynağı olmasının nedeni işte budur. Zira kırsal nüfusun büyük bir kısmı, geçim peşine düşerek şehirlere göç etmek zorunda kalıyorlar. Böylece gün sonunda sokaklarda uyuyorlar ve küçük işlerde düşük ücretler için uzun kuyruklarda bekliyorlar! Pakistan’daki tarım kredileri, bu sorunlara başka sorunlar eklemektedir. Zira tarım kredilerine uygulanan faiz oranı yüksek olup zamanında verilmiyor veya ihtiyaçlar için de yeterli olmuyor. Bu da çiftçilerin resmî olmayan kaynaklardan kredi almak zorunda bırakıyor. Zira fakirlerin %50,8’i çok yüksek faiz oranıyla kredi almaktadır. Hatta çiftçiler arasında şu söylem meşhur olmuştur: “Borçla doğdu, borçla büyüdü, borçla öldü.”

İkincisi: Siyasi Değerlendirmeler: Tarımsal üretimin yetersizliğinin ve kırsal kesimlerdeki fakirliğin nedeni beşeri kanunlardır.

a-Kapitalizm, semavî şeriatın kanunlarını kaldırdıktan sonra arazilerin azınlık bir grup tarafından mülk edinilmesini sağlamasına odaklandı. İngilizlerin gitmesine rağmen kapitalizm devam etti ve Pakistan tarımının baskın özelliği oluncaya kadar bu odaklanma bu şekilde devam etti. Böylece tarım arazilerinin yarsından fazlasına kırsal kesimdeki ailelerin %4’ü sahip olurken %49’u hiçbir araziye sahip değildir. Arazisi olmayan çiftlik işçileri, arazi sahiplerinden tarım arazisi kiralıyor ve ücretlerini ödüyorlar. Arazi sahiplerinin geneli, servetlerini elde ederlerken kiralama yoluna gidiyorlar. Bu nedenle arazi sahipleri aslan payını alırlarken bu kişiler sadece az bir pay almaktadırlar.

Geçen asrın altmışlı yıllarında ortaya çıkan “yeşil servet” denilen şey, işleri daha da kötüleştirdi. Zira küçük elit bir grubun kiralanan arazileri geri almasına ve önceki kiracıların kovulmasına izin verdi. Bu da kırsal kesimde fakirliğin artmasına ve işçileri hummalı bir şekilde alternatif bir geçim kaynağı arayışı içerisine sevk etti. Böylece şehirlere göç eden kırsaldaki işçilerden ve arazilerini kiraya verip ortada olmayan arazi sahiplerinden geriye gerekli şekilde istifade edilmeyen Pakistan’daki verimli tarım arazileri kaldı.

b-Demokratik yönetimlerde iktidara kim gelirse gelsin sömürgeci kafirlerin kanunları, Müslümanların sıkıntısını daha da kötüleştirdi. Çünkü demokrasi, İslam’ın hükümlerinin tatbik edilmesine bağlı kalmaz. Doksanlı yılların sonlarında ilk kez şirketlerin tarım politikasını uygulamaya başlayan Benazir Butto hükümetidir. Zira farklı menşelerdeki 19 tarım şirketinin faaliyete başlamasını onaylamıştır. Müşerref hükümeti, yabancı yatırımcılara vergi muafiyeti silsilesiyle birlikte yasal temel sağlayan tarım şirketleri politikasını ve tarım şirketleri kanunu geçirdiğinde 2001-2002 yıllarında kamu politikası çerçevesi için güçlü bir dürtü ortaya çıkmıştır. Keyâni/Zerdâri hükümetinin 2009 yılında benimsediği bir dizi politikalar, yabancı yatırımcılara tarım alanına rekabet teşviki sağlamıştır. Bununla birlikte daha önce görülmemiş biçimde devlet arazilerinin büyük bir kısmı, yabancı yatırımcılara açılmıştır.

Keyâni/Nevaz hükümetinin gölgesinde bu politikalar, işsizliği, sıkıntıyı ve üretimin zayıflığını daha fazla arttıracaktır. Yerli çiftçiler, -gübre, tohum, makine, ulaşım ve yakıt gibi tarımın temel girdileri üzerindeki yüksek vergiler yoluyla- ezilirken yabancı şirketler, arazilerin mülkiyeti, makine ve ekipman ithalatıyla alakalı öncelikli muamele hakkına sahip olacaklardır. Aynı şekilde karlarını kendi ülkelerine transfer edeceklerdir. Ayrıca yabancı şirketler, ekonomilerinde kullanacakları nakdi mahsulleri tercih edip, Pakistan’daki gıda güvenliği için gerekli temel gıda mahsullerinin temin edilmesine yoğunlaşmamaktadırlar. Dolayısıyla -sömürgeci politikaların uygulanmasının bir sonucu olarak- demokrasi, yabancı şirketler yoluyla Pakistan’ın tarım gücünü gasp etmeye ve Pakistan’ın kendisini doyurabilme gücünü zayıflatmaya çalışmıştır. Bu da Pakistan’ı maliyeti daha fazla olan yabancı ithalata bağımlı hale getirmiştir.

Üçüncüsü: Yasal İşler: Arazilerin ekilmesine teşvik edilmesi, kırsal bölgelerde refah ve gıda güvenliğinin sağlanması.

a-Hilafet’in geri gelmesiyle tarımsal üretim ve kırsal işçilerin sayısı artacaktır. Dolayısıyla Hint Yarım Adasında araziyle alakalı şerî hükümlerin tatbik edilmesiyle Pakistan’da gıda güvenliği ve refah artacaktır. İslam, arazinin mülkiyeti ile ekilmesini birbirine bağlamıştır. Bir kişi ne kadar araziye sahip olursa olsun arazisinin ekimini bizzat kendisi gözetmelidir. Hilafet Devleti, gerek hibe gerekse faizsiz kredi vererek arazi sahiplerine destek verecektir.

Hizb-ut Tahrir’in Anayasa Mukaddimesi kitabının (136.) maddesinde şu ifade geçmektedir: “Arazi sahibi olan herkes, onu işletmeye zorlanır ve ihtiyaç sahibi olan kimselere arazisini işletebilecek kadar Beyt-ul Mâl’den ona para verilir. Arazisini 3 sene ekmeyen kimselerden arazisi alınır ve başkasına verilir.”

Arazi sahibi, -kendisine yardım edildiği halde- arazisini ekmek istemez veya arazisini ekecek durumda değilse ekmesi için başkasına kiraya vermesine izin verilmez. Zira Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

ازْرَعْهَا أَوْ امْنَحْهَا أَخَاكَ “Onu ya ekin yada kardeşinize hibe edin.”

Yine Anayasa Mukaddimesi kitabının (135.) maddesinde şu ifade geçmektedir: “İster haracî ister öşrî olsun arazinin kiraya verilmesi kesinlikle yasaklanır. Muzaraa da yasaklanır. Müsaka ise kesinlikle caizdir.”

Yine İslam, mülkiyetinin kişiye verilmesi yoluyla ekilmeyen tarım arazilerini “ölü arazileri” ihya etmeye teşvik etmiştir. Nitekim Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

مَنْ أَحْيَا أَرْضًا مَيِّتَةً فَهِيَ لَه “Her kim ölü bir araziyi ihya ederse o onundur.” [Tirmizi]

Yine Hizb-ut Tahrir’in Anayasa Mukaddimesi kitabının (134.) maddesinde şu ifade geçmektedir: “Ölü araziler, ihya etme ve taşla çevirme yoluyla mülk edinilir. Ölü olmayan araziler ise ancak miras, satın alma ve ikta gibi şerî bir gerekçe ile mülk edinilir.”

b-Hilafet Devleti, (öşür ve haraç) gelirlerinde İslam’ın şerî hükümlerini tatbik ederek yabancıların tarım arazilerinin mülkiyetini iptal edecek ve yerli çiftçileri tarım girdileri üzerindeki ağır vergi yükünden kurtaracaktır. Öşür geliri, fiili tarım ürününden alınırken haraç ise güzel bir şekilde ekilmesi halinde arazinin tarımsal gücüne göre takdir edilecektir. Bu, gıda güvenliği ve refah için güçlü bir etken olacaktır. Aynen Ümmetin İslam yönetimi altında asırlarca sahip olduğu gibi. Hakeza Hilafet, gıda ve giyim gibi insanların temel ihtiyaçlarını karşılayacak tarım mahsullerine öncelik verecek ve bunların fazlalığını, İslam davetini taşımak için diğer ülkelerle ilişkiler kurmanın bir parçası olarak dış ticaret altında ithal edecektir. Aynı şekilde modern sulama teknikleri, gübre, hastalık önleme, tarıma elverişli arazilerin ıslahı ve biyoakıt gibi yeni gelişmeler dahil dünyaya öncülük yapacak hale gelinceye kadar tarım seviyesini geliştirmeye dönük program hazırlayacaktır. Yine hayvansal ürün temin etmek için birçok mera oluşturacaktır. Nitekim Hizb-ut Tahrir’in Anayasa Mukaddimesi’nin (165.) maddesinde şu ifade geçmektedir: “Yabancıların ülkede yatırım yapması yasaklanacağı gibi hiçbir yabancıya imtiyaz verilmez.” Yine (133.) maddede şu ifade geçmiştir: “Öşrî arazi, halkının üzerinde Müslüman olduğu arazi ve Arap Yarımadası arazisidir. Haracî arazi, Arap Yarımadası dışında savaş ve barış yoluyla fethedilen arazidir. Bir kimse öşrî arazisinin rakabesine ve menfaatine sahip olabilir. Haraci arazi ise mülkü devlete ait olup kişi menfaatine sahip olur. Herkes, öşrî araziyi ve haracî arazinin menfaatini, şerî akitlerle mübadele etme hakkına sahiptir ve diğer mallar gibi miras bırakabilirler.”

Not: Kur’an-ı Kerim ve nebevi sünnetten delillerin tamamını görmek için Anayasa Mukaddimesi’nin şu maddelerine bakılması rica olunur: 134,135,136,165.

Hilafet Devleti’nin ilgili maddelerini görmek için internet üzerinden şu linke bakılması rica olunur: http://htmadiapak.page.tl/policy-matters.htm.

Dördüncüsü: Politika: Hilafet, bir tarım gücüdür:

a-Tarım arazilerinin çok verimli şekilde kullanılması, tarım arazilerinin eken kişilere bağlanması yoluyla gerçekleşir. Hilafet Devleti, tarımın gücünü arttırmak için hibe ve faizsiz kredi verecektir. İslam, arazilerin mülkiyet hakkını, ihya edenlere verecektir. Bu da gıda güvenliğini sağlayacak ve kırsal nüfusun servetteki payını büyük bir sınıra çıkaracaktır.

b-Haraç ve öşrî arazileri eskiden olduğu gibi “küresel gıda sepeti” haline geri dönüştürmek için bu arazilerin gelirlerine uygulanan kanunların yerine İslam Şeriatı‘nın hükümlerini getirerek sömürgeci anlaşmalara, yıkıcı vergi politikalarına ve Ümmete uygulanan dış politikalara son verilmesi.

c-Hilafet, tarım mahsullerinin sulanmasında kullanılması için nehirler üzerine baraj inşa edeceği gibi yakın ve uzak arazilerin su kaynaklarından sulanması için kanallar açacaktır. Hilafet Devleti, tarımsal olarak yeterli hale gelinceye, her türlü tohum, meyve, sebze ve biyoyakıt üretinceye kadar genetik olarak geliştirilmiş fidan ve tohum geliştirmek için fidanlıklar ve laboratuvarlar açacak, gübre ve zirai ilaç temin edecektir.

H. 01 Şaban 1434

 

Hizb-ut Tahrir

11.06.2013
 

Pakistan Vilayeti

 


...:-
  • Ramazan Bitti, Bayram Geldi, İslam Ümmeti Hala Sıkıntılarla Boğuşuyor, Trajediler Her Taraftan Sarmış Durumda!

  • “Ramazan ayı, ki onda Kuran, insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi.” [Bakara 185]

  • Mübarek Ramazan Ayının Başlangıcı ve Bitişi, Sadece ve Sadece Hilalin Görülmesine Göre Belirlenir

  • Lübnan’ın Derinliklerine Düzenlenen Saldırılar! Siyasi Otorite ve Kurumları Görevleri Karşısında Nerede? Direniş Ekseninin Stratejik Sabrı Daha Tükenmedi mi?

  • Ey Müslümanlar! Sırada Ne Var? Gazze’de Yaşananlardan Sonra Daha Neyi Bekliyorsunuz? Artık Harekete Geçmenizin ve Rabbinizin Raşidi Hilafeti Kurma Farzına Yanıt Vermenizin Zamanı Gelmedi mi?

  •