Aya

istabl.
1953
HT logo
 
 
 
               
 

:::
:::
 

Bismillahi Al-Rahman Al-Raheem

Ucube Şam Ruveybida’sı Kırık Koltukta Bir Saat Daha Oturabilmek İçin Dinini, Halkını, Silahını ve Mallarını Satıyor!

Suriye kimyasal silah envanterinin uluslararası denetime açılıp imha edilme konusunda toplantılar art arda geldi. Bu toplantılar serisi, John Kerry’nin 09.09.2013 tarihinde Londra’da İngiliz mevkidaşı ile düzenlediği ortak basın toplantısında, “Eğer Beşşar, kimyasal stokunu teslim ederse, askeri saldırıyı önleyebilir” açıklamasıyla başladı. Bir süre sonra Lavrov, John Kerry’nin teklifinin kendisine ulaştığını ve “Uzlaşı için Suriye’yi ikna etmeye çalışacağını” söyledi. Yaklaşık bir saat sonra da Muallim, Moskova’da gazetecilerin karşısına geçerek, Şam zalim rejimi adına, “Kimyasal silah stokunun teslim edilmesini kabul ettiklerini ” bildirdi. Sadece bir kaç saat sonra, 10. 09. 2013 tarihinde de, Fransa Dışişleri Bakanı, “Güvenlik Konseyi’ne bu konuyla ilgili Bölüm VII altında bir tasarı sunacaklarını” belirtti. Ardından İngiltere, Almanya ve Çin de kimyasal silahların imhası konusunda uzlaştıklarını açıkladılar. Hatta İran bile bunu memnuniyetle karşıladı. Bu olay, bir nevi Amerika’nın bu devletler üzerindeki liderlik boyutunu da gözler önüne serdi.

Böylece zalim Esed, ümmetin değerini alın teriyle ödediği kimyasal silah stoklarının, kül olup gitmesi için imha edilmesine onay verdi. Muallim’in Moskova’da açıkladığı “Suriye’de akan kanı durdurmak ve Amerikan askeri saldırısına engel olmak” gibi gerekçelerin hepsi, pervasızca kuyruklu yalandır. Çünkü efendisi zalim Beşşar ve zebanileri, sayısız insan kanı akıttı, mukaddesatları çiğnedi, binlerce masum insanı tutukladı ve milyonlarca insanı, uçaklar, füzeler ve kimyasal silahlar sebebiyle yerlerinden etti. Oysa halk, kendilerini düşmanlarından korusun diye, bu kimyasal silahların değerini, çocuklarının rızıklarından ödedi. Ama bu silahlar, kendilerini yakan bir ateş oldu. Düşmanlarına ise, güven ve barış verdi. Amerikan askeri saldırısına engel olmak meselesi de, keza yalandır. Zira güç envanterini kaybeden bir devlet, güç envanterine sahip olan bir devletten, çok daha askeri müdahaleye açık olur. Amerika, Şam’ı vurmaya karar verirse, Amerikan kuklası zalim Beşşar’ın buna itiraz edemeyeceğini herkes biliyor. Çünkü böyle bir cesareti yok. Bırak itiraz etmeyi, sesini dahi yükseltemez. Ayrıca zalim Esed’in imha edilmek üzere kimyasal silah envanterini, Amerika ve müttefiklerinin inisiyatifine bırakması, Şam topraklarının istilasına kapıyı aralar. Çünkü denetim ekipleri, kimyasal silah stokunun yerlerini belirlemek için çalışma yapacaklar. Çalışmalar, sağlıklı ve güvenli yürütülebilmesi için Amerika’nın ve Batının askeri himayesini gerektirecektir. Bu nedenle zalim Esed’in, kimyasal silahları teslim etmesi, askeri müdahaleyi asla ertelemeyecektir. Sadece ABD, çıkarlarının neyi gerektirip neyi gerektirmediğine bakacaktır.

Ey Müslümanlar!

Hafız ve Beşşar hanedanı, yaklaşık yarım yüzyıl Amerika’ya hizmet etti. Amerika’nın bölgedeki çıkarlarını korudu. Yahudi Devletinin güvenliğini sağladı. Halk, zalim Esed’e karşı devrime kalktığında, Amerika ve müttefikleri her türlü ölüm ve zulmü, halka reva gördüler. Esed’in bu devrimi söndüreceğini umdular, ama yapamadı. Efendileri onu, onun gibi ajan ve hain biriyle değiştirmek gerektiğinde, görüş birliğine vardılar. Ardından Konsey ve Koalisyon adında düzmece oluşumlar ürettiler. Bu oluşumları, içeride halka pazarlamak için çaba sarf ettiler. Ama bunda da başarılı olamadılar. Çünkü insanların, “(Zafer) Allah’ındır, (Zafer) Allah’ındır”,  “Ebedi liderimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem” slogan ve haykırışları, yeri göğü inleten tekbir sesleri, kâfirlerin kulaklarını inletti, yataklarından etti. Bunun üzerine Amerika ve müttefikleri, Beşşar ve zebanilerine, daha çok katletmesi ve daha çok zulmetmesi için zaman tanıdılar. Diğer yandan yurtdışındaki ajanlar da, insanları demokrasiye, cumhuriyete ve laik devlete ikna etmenin yollarını aradılar. Ama ne yazık ki başları öne eğik ve mahzun bir şekilde geri döndüler. Umduklarını bulamadılar.

Daha sonra Amerika, Cenevre müzakerelerinde alternatif ajan yönetici ve yönetim dayatma girişimi olarak, askeri operasyon tehdidine başladı. Ama askeri operasyon için süre tanıdı ki taraflar, askeri baskı altında Cenevre’ye gitmeye razı olsunlar. Obama, kimi zaman aba altından sopa gösterdi, kimi zaman da sopayı elinden yere attı. Kafası karışmış bir adam gibi “Bir karar verdim” diyor sonra dönüyor ve “Kongre’yi bekleyin” diyor. Tabii bu sırada saldırı sonuçlarını, Cenevre müzakerelerine götürür mü? Alternatif bir ajan dayatır mı? Ya da götürmez mi? diye gözden geçiriyordu. Askeri operasyon yapıp yapmamayı, biraz daha zaman tanıyıp tanımamayı buna bağlıyordu.

Ama Şam topraklarındaki Müslümanların tekbir sesleri, zalim Esed ile müzakere etmek için Cenevre gidiş yolunu zorlaştırdı. Çünkü zalim Esed ve zebanileri ile aynı masayı paylaşmayı kabul eden kimseler, hain ve ihanetle suçlanmış olacaklardı. Bu yüzden Amerika ve müttefikleri, saldırının sonuçlarının Cenevre müzakerelerine götüreceğinden emin olamadılar. Aksine Cenevre müzakerelerinin, daha fazla zamana ve daha fazla baskıya ihtiyacı olduğunu gördüler. Müzakereler, çetrefilleşip çıkmaza girdikçe, zaman tanıdılar. Bu defa da aynı yola başvurdular. Bu bağlamda Kongre ve Temsilciler Meclisi tartışmayı uzattıkça uzattı. İnsanları katletme, baskı ve askeri müdahale tehdidiyle dize getirmeyi umut ederek, oylamayı erteledi ki insanlar, zalim Esed ile müzakereler için Cenevre yolunu tutmayı kabul etsinler. Zira askeri saldırı, bizzat kasıt değildi. Saldırı akabinde, Cenevre müzakerelerinde alternatif ajan yönetim dayatılacaktı. Bu arada Amerika’yı, muhlis Müslümanların Suriye’de yönetimi ele geçirme korkusu sardı. Bunlar, kâfir ve destekçilerinin hesabında olmayan kimselerdi. Amerika ve müttefiklerini bölgeden kovmak için çaba sarf eden taraflardı. Bunlar, Amerika’nın üvey oğlu Yahudi devletinin güvenliğine tehlike teşkil ediyorlardı. Yahudi varlığını göz göre göre yıkabilirlerdi. Bu nedenle şeytani zihinler, Yahudilerin güvenliğini etkileyebilecek Suriye’deki en güçlü silahı, imha etmenin yollarını aradılar. Onlar, kuklaları Beşşar’ın buna karşı çıkmayacağını, ses etmeyeceğini biliyorlardı. Böylece senaristi Amerika olan, rollerin de Rusya ve onlara kölelik yapan, ümmetine ihanet eden Suriye zalimi Esed tarafından paylaşılan toplantılar serisi başlamış oldu.

Ey Müslümanlar!

Sıkıntılar, adam gibi adamların mihenk taşıdır. Bu sıkıntının ötesinde bir sıkıntı var mıdır? Şüphesiz siz, geçmişi olan bir ümmetsiniz. Zulme ve haksızlığa asla razı olmazsınız. Haçlıları hezimete uğrattınız, Tatarların kökünü kazıdınız. Sonra dünyaya egemen oldunuz. Haçlılar ve Tatarlar, bu ümmeti yok etmek istediler. Ama ne oldu, ümmet bu intifadayla yeniden şaha kalktı. İstanbul’u fethetti, Viyana kapılarına dayandı. Çünkü ümmet, kuvvet sebeplerine, dinine ve Hilafetine geri dönmüştü. Sonra dünyaya egemen oldu. Düşmanları tam ümmetin bittiğini hayal ettiği bir anda, ümmet yeniden uykusundan uyandı. O zaman kâfirler, hayal ettikleri şeyin serap olduğunu gördüler. Haydi, artık gücünüzün kaynağına, dininize ve Hilafetinize dönünüz. Daha ne bekliyorsunuz, Ey Akıl sahipleri! İbret alınız. Biliniz ki musibet, sadece zorbalara, zalimlere isabet etmez. Bilakis zulme sessiz kalan herkese dokunur. Allah’u Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَاتَّقُواْ فِتْنَةً لاَّ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنكُمْ خَآصَّةً وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ  “Fitneden sakının. O sadece sizden zulmedenlere isabet etmez. Biliniz ki, Allah’ın azabı şiddetlidir.” [Enfal 25]

Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurdu:

إِنَّ اللَّهَ لَا يُعَذِّبُ الْعَامَّةَ بِعَمَلِ الْخَاصَّةِ، حَتَّى يَرَوْا الْمُنْكَرَ بَيْنَ ظَهْرَانَيْهِمْ، وَهُمْ قَادِرُونَ عَلَى أَنْ يُنْكِرُوهُ فَلَا يُنْكِرُوهُ، فَإِذَا فَعَلُوا ذَلِكَ، عَذَّبَ اللَّهُ الْخَاصَّةَ وَالْعَامَّةَ “Muhakkak ki Allah, insanların genelini bir takım insanların amellerinden dolayı cezalandırmaz. Nihayet onlar, aralarında münker görür ve onu inkâr edebilecekken, inkâr etmezlerse, böyle yaptıklarında, Allah hem o bir takım insanları hem de geneli cezalandırır.” [Ahmed]

Ey Müslümanlar!

Zalim yöneticilerin onayı ile silahlarımızın imha edilmesi, bir trajedidir. Yeryüzünü ifsat eden bu hain zalimleri, ortadan kaldırmak için ümmet tarafından, ordular üzerine baskı uygulamamak da ayrı trajik bir durumdur. Kanlarımızın heder olduğunu görüp durduramamak, apayrı bir trajedidir. Ne gariptir ki, silahlarımızın imha edildiğini görüyoruz, ama onları savunamıyoruz. Servetlerimizin yağmalandığına şahit oluyoruz, ama ona uzanan eli kesemiyoruz. Ülkemizin parçalandığını görüyoruz, ama parçalanmasına engel olamıyoruz. Mukaddesâtlarımızın çiğnendiğini görüyoruz, ama damarlarımızdaki kanı kaynatamıyoruz!

Allah için dininize sarılın, Allah için ümmetinize sarılın, Allah için Hilafetinize sarılın, Allah için silahlarınıza sarılın. Tüm bunlara sıkı sıkı sarılın. Arkasında savaşacağınız, korunacağınız kalkanınız Halife önderliğinde, dininize yardım etmek ve düşmanlarınızı hezimete uğratmak için, hazırlanın. Böyle yaparsanız, onur ve izzetinizi geri alırsınız. Hem bu dünya da hem de ahirette kurtuluşa erersiniz. Aksi takdirde düşmanlarınız, sizin silahlarınızı sizin ellerinizle imha etmekle yetinmeyecek, aksine siz, evlerinize girmek için ondan izin alacaksınız. O zaman kaçacak yeriniz olmayacak!

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِمَن كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ “Şüphesiz ki bunda kalbi olan veya hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır.” [Kâf 37]

H. 04 Zilka’de1434

 

Hizb-ut Tahrir

10.09.2013
   
 


...:-
  • Ucube Şam Ruveybida’sı Kırık Koltukta Bir Saat Daha Oturabilmek İçin Dinini, Halkını, Silahını ve Mallarını Satıyor!

  •