Aya

istabl.
1953
HT logo
 
 
 
               
 

Hizb-ut Tahrir

-Tarif-

H.1372 - M.1953 Yılında Kurulmuştur


Hizb-ut Tahrir'in Kuruluş Sebepleri

Hizb-ut Tahrir, Yüce Allah'ın; وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنْ الْمُنْكَرِ وَأُوْلَئِكَ هُمْ الْمُفْلِحُونَ "Sizden hayra davet eden, marufu emreden, münkerden nehyeden bir ümmet (topluluk) bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir." ayetine icabet ederek; İslâm Ümmetini düşmüş olduğu şiddetli çöküntüden kalkındırmak ve küfür fikirleri, nizamları, hükümlerinden, kâfir devletlerin egemenliğinden ve nüfuzundan kurtarmak amacıyla kurulmuştur.
Çalışmasının amacı, Allah'ın indirdiğiyle yeniden yönetmek üzere İslâm Hilâfet Devleti'ni tekrar vücuda getirmektir.

_||_

Hizb-ut Tahrir'in Gayesi

İslâmî hayatı yeniden başlatmak ve İslâm Davetini âleme taşımaktır. Bu gaye; Dar-ul İslam’da, içinde hayatın bütün işlerinin şer’î hükümlere uygun olarak seyrettiği ve Hilâfet Devleti olan İslâm Devleti'nin gölgesinde içindeki bakış açısının helâl ve haram olduğu İslâmî bir toplumda, İslâmî yaşantıyı yaşamaya Müslümanları tekrar döndürmek demektir. O İslâm Devleti ki içindeki Müslümanlar, Allah'ın Kitabı ve Rasulullah'ın Sünneti ile yönetmesi için ve İslam’ı bir risalet olarak aleme davet ve cihad yoluyla taşıması için duyup işitmeye biat verdikleri bir halifeyi nasbederler.
Hizb, aydın fikir vasıtasıyla, Ümmeti sahih bir kalkınmayla kalkındırmayı hedef edinir. Ümmeti önceki izzet ve şerefine yeniden döndürmeye çabalar ki böylece Ümmet; devletlerden, ümmetlerden ve halklardan dizginlerini söküp alarak, İslâm hükümlerine göre yönettiği alemde önceden olduğu gibi yine birinci devlet konumuna dönsün.
Yine Hizb; beşeriyetin hidayetini ve İslâm yeryüzünü kaplayıncaya kadar; küfürle, küfür nizamları ve fikirleriyle çarpışma için Ümmetin liderliğini hedef edinir.

_||_

Hizb-ut Tahrir'e Üyelik

Hizb, Müslümanlardan erkek ve kadınları siyah ya da beyaz olmalarına veya Arap olmalarına ya da olmamalarına bakmaksızın üyeliğe kabul eder. Nitekim Hizb, bütün Müslümanların hizbidir, bütün Müslümanları kavmiyetlerine, renklerine ve mezheplerine bakmaksızın İslâm’ı yüklenmeye, onun nizamlarını benimsemeye davet eder, hepsine yalnız İslâm nazarıyla bakar.
Kişilerin Hizbe bağlanma metodu; İslâmi Akideye inanma, Hizbi kültürde olgunlaşma, Hizbin fikirlerini ve görüşlerini benimsemedir. Hizb içerisinde eridiği, davet kendisiyle kaynaştığı ve Hizbin fikirlerini, mefhumlarını benimsediği zaman kişi, kendisini Hizbe bizzat koyandır. Hizbin fertlerini birbirine bağlayan bağ, İslâmi Akide ve bu akideden kaynaklanan Hizbî kültürdür. Hizbde kadınların halakaları, erkeklerin halakalarından ayrıdır. Kadınların halakalarını yönetenler, kocalar, mahremler veya kadınlardır.

_||_

Hizb-ut Tahrir'in Çalışması

Hizb-ut Tahrir'in çalışması; fasit toplum vakıasını değiştirmek ve onu İslâmî toplum haline getirmek için İslâm Davetini yüklenmektir. Hizb bu işi; İslâmi fikirler insanlar indinde genel bir kamuoyu haline gelesiye ve insanları onları tatbik etmeye ve onların gerektirdiğiyle amel etmeye iten mefhumları haline gelesiye kadar toplumdaki mevcut fikirleri İslâmi fikirlerle değiştirerek; Allah'ın razı olduğuna razı olan, Allah'ın gazaplandığına da gazablanan ve isyan eden, İslâmî duygular haline gelesiye kadar toplumdaki duyguları değiştirerek; İslâm'ın hükümlerine ve çözümlerine uygun olarak seyreden İslâmî alâkalar haline gelesiye kadar toplumdaki alâkaları değiştirerek yapar.
Hizbin yaptığı bu çalışmalar, siyasî çalışmalardır ki Hizb bu çalışmalarla insanların işlerini şer’î hüküm ve çözümlere göre güder. Zira siyaset, insanların işlerini İslâm hükümleriyle ve çözümleriyle gütmek demektir.
Bu siyasî çalışmalarda; Ümmeti İslâm'la eritip, fasit akidelerden, hatalı fikirlerden, mugalatalı mefhumlardan ve küfür fikirleri ile görüşlerinden etkilenmekten kurtarmak için İslâmî kültürle kültürlendirme bariz olur.
Yine bu siyasî çalışmalarda; fikrî çarpışma ve siyasî mücadele de bariz olur.
Fikrî çarpışma; küfür fikirleri ve nizamlarıyla çarpışmada tecellî ettiği gibi, hatalı fikirlerle, fasit akidelerle ve mugalatalı mefhumlarla çarpışmada da, onların bozukluğunu açıklayarak, hatalarını ortaya koyarak ve bunlar hakkında İslâm'ın hükümlerini açıklayarak tecellî eder.
Siyasî mücadele; Ümmeti onların egemenliğinden kurtarmak, nüfuzlarından özgürleştirmek, fikrî, kültürel, siyasî, iktisadi, askerî ve benzerî bütün köklerini Müslümanların beldelerinden söküp atmak için sömürgeci kâfirlerle çarpışmakta tecelli eder.
Yöneticilerle çarpışmakta, ihanetlerini ve hilelerini Ümmete ifşa etmekte, onları muhasebe etmekte, Ümmetin haklarını çiğnemeleri, Ümmete ilişkin vazifelerini eda etmekte kusur göstermeleri veya Ümmetin işlerinden birisini ihmal etmeleri yahut İslâm hükümlerine muhalefet etmeleri halinde onları değiştirmekte de tecelli eder.
Dolayısıyla Hizb ister yönetimde olsun ister yönetim dışında olsun bütün çalışması, siyasi bir çalışmadır. Hizbin çalışması öğretimsel değildir dolayısıyla Hizb, okul değildir. Çalışması vaaz ve irşat da değildir bilâkis içerisinde kendileriyle amel edilmesi ve hayatla devlet sahasında vücuda getirilmeleri için taşınmaları maksadıyla İslâm fikirleri ve hükümleri verilen çalışması, siyasîdir.
Hizb İslâm'ı; tatbik olunması, Akidesinin devletin, anayasasının ve kanunlarının aslı olması için yüklenir. Çünkü İslâm Akidesi; aklî bir akidedir, siyasî veya iktisadî olsun kültürel veya içtimaî olsun yada bunlardan başkası olsun, insanın tüm sorunlarını çözen nizamın kaynaklandığı siyasî bir akidedir.

_||_

Hizb-ut Tahrir'in Çalışma Sahası

İslâm, evrensel bir ideoloji olmakla beraber, evrensel biçimde çalışmaya başlama İslâm'ın metodu değildir. Bilâkis İslâm’a evrensel olarak davet etmek, orada merkezleşip İslâm Devleti kuruluncaya kadar bir yada bir kaç ülkeyi ona çalışma sahası kılmak kaçınılmazdır.
Tüm âlem, İslâmî dâvet için elverişli bir mekândır. Fakat İslâmî beldelerin ehlinin, İslâm’ı dîn edinmeleri îtibâriyle dâvetin buralarda başlaması kaçınılmazdır. İslâmî beldelerden bir cüz olmaları vasfı ile Arap beldeler Arap dilini konuştukları için ve Arap dili de, Kur’an ve Hadis’in dili, İslâm’da cevherî bir cüz ve İslâmî kültürün esâsî bir unsuru olması îtibâriyle, başlangıçta bu dâvetin taşınmasında beldelerin evlâ olanı, Arap beldelerdir.
Hizbin, kalkışının başlangıcı ve daveti yüklenmesi bazı Arap beldelerinde olmuştur. Sonra daveti taşımasında, tabiî olarak yayılmaya başladı ta ki Arap ülkelerinin çoğunda ve Arap olmayan bazı İslâm ülkelerinde çalışır hale geldi.

_||_

Hizb-ut Tahrir'in Metodu

- Daveti yüklenmedeki seyir metodu, Rasulullah (sav)’in daveti taşımadaki seyir metodundan alınan şer’î hükümlerdir çünkü Allah Teala’nın şu kavline göre ona tâbi olunması farzdır: لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا "Allah'ı ve Ahiret'i uman, Allah'ı çok zikreden kimse için, sizlere elbette Allah'ın Rasulü'nde güzel bir örnek vardır." Ve yine şu kavline binaen: قُلْ إِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمْ اللَّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ "De ki, hakikaten siz Allah'ı seviyorsanız bana tâbi olun ki Allah da sizi sevsin, günahlarınızı mağfiret etsin."Ve de şu kavline binaen: وَمَا آتَاكُمْ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا "Rasul size her ne getirdiyse onu alın ve her neyden sizi men ettiyse ondan da kaçının." Rasulullah'a tâbi olunması, ona teessi edilmesi ve kendisinden alınmasının farz olduğuna delâlet eden bunlardan başka daha pek çok ayetler vardır.
- Müslümanlar bugün Dâr-ül Küfür'de yaşadıklarından ötürü Allah'ın indirdiğinden başkasıyla yönetilmektedirler dolayısıyla Müslümanların Dâr'ı Rasulullah (sav)'in gönderildiği zamanki Mekke'ye benzemektedir. O nedenle daveti yüklenmede Mekke dönemi, teessi yeri olarak alınmalıdır.
- Rasul (sav)'in, Mekke'deki sîretinin Medine'de devleti kuruncaya kadar araştırılmasıyla, belli bariz merhalelerden geçtiği görülür. Rasul, bu merhalelerde belli bariz ameller yapıyordu. Dolayısıyla Hizb bundan, seyirdeki metodunu, seyir merhalelerini ve Rasul (sav)’in seyir merhalelerinde yaptığını teessi ederek bu merhalelerde yapması gereken amelleri almıştır.
- Buna göre Hizb, seyir metodunu üç merhaleyle tahdit eder:
Birincisi: Kültürlendirme merhalesi; hizbi kitleye ulaşmak üzere Hizb fikri ve metodunda mümin şahıslar icad etme merhalesidir.
İkincisi: Ümmetle kaynaşma merhalesi; İslam’ı hayat vakıasında icad etmeye çalışması için İslam’ı kendisine dava edininceye kadar Ümmete İslam’ı yüklendirme merhalesidir.
Üçüncüsü: Yönetimi teslim alma merhalesi, İslam’ı genel, tam ve kapsamlı bir tatbik ile tatbik etme ve bir risalet olarak aleme taşıma merhalesidir.
Birinci merhaleye gelince; Hizb bu merhaleye Kudüs'te, H.1372 – M.1953 yılında, Hizbin kurucusu değerli âlim, büyük müfekkir, güçlü siyasetçi ve Kudüs İsti'nâf Mahkemesi Kadısı üstat Takiyyuddin en-Nebhani (rahimahullah)’ın eliyle başladı. Hizb bu merhalede, fikrini ve metodunu ferdî şekilde arz ederek ümmetin fertleriyle temaslar kuruyordu. Hizb kendisine icabet eden kimseyi, Hizbin benimsediği İslam fikirleri ve hükümlerinde eriyinceye kadar, İslamla kaynaşmış, İslami akliyet ve İslami nefsiyet sahibi İslami bir şahsiyet haline gelip daveti insanlara taşımaya çıkmasına kadar halakalarındaki yoğun eğitimlerde tanzim ediyordu. Kişi bu seviyeye ulaşırsa kendisini Hizbe koymuş olur, Hizb de onu üyelerine katar. Tıpkı Rasul (sav)’in, davetinin üç yıl süren birinci merhalesinde Allah’ın kendisiyle gönderdiğini arz ederek insanları fert fert davet ettiği gibi. İman eden kimseyi bu dinin esası üzere kendisiyle gizlice kitleleştirip onları İslam ile eritinceye kadar, ona İslam’ı öğretmeye, kendisine Kur’an’da indirilmiş ve indirilmekte olanları okumaya hırs etmekteydi. Açık olmayan yerlerde onlarla gizli görüşüyor ve onları gizli eğitiyordu. İbadetleri gizlenerek yapıyorlardı. Sonra İslâm’ın adı Mekke'de yayıldı, insanlar ondan bahsetmeye ve kendiliklerinden İslâm'a girmeye başladılar.
Bu merhalede Hizbin dikkati, cismini kurmaya, taraftarlarını çoğaltmaya ve halakalarındaki fertleri yoğun hizbi kültürle kültürlendirmeye yoğunlaştı ki İslam ile erimiş, Hizb fikirlerini benimsemiş, bunlarla kaynaşmış ve bunları insanlara taşıyan şebabtan Hizb bir kitle oluşturabilsin.
Bu hizbî kitleyi oluşturduktan, toplum onu hissettikten, kendisini, fikirlerini ve neye davet ettiğini bilip tanıdıktan sonra, Hizb ikinci merhaleye geçti.
- Bu ikinci merhale; Ümmete İslâm'ı yüklendirmek ve Ümmet indinde Hizbin benimsediği İslâm hükümleri ve fikirlerine dayalı genel uyanıklık ve genel kamuoyu meydana getirmek için Ümmetle kaynaşma merhalesidir ki Ümmet, bunları kendine fikir kılsın, hayat vakıasında vücuda getirmek için çalışsın ve İslâmî hayatı yeniden başlatıp İslâm davetini âleme yaymak üzere Hilâfet Devleti'ni kurup Halife’yi nasbetme çalışmasında, Hizb ile birlikte seyretsin.
Bu merhalede Hizb; cumhurlara hitap etmeye intikal etti, cemai bir hitap ile. Bu merhalede aşağıdaki çalışmaları yapıyordu:
1- Hizbin cismini büyütmek, taraftarlarını çoğaltmak, daveti taşımaya fikri çarpışma ve siyasi mücadele ile zorluklara atılmaya muktedir İslami şahsiyetler icat etmek için halakalarda fertlere yoğun kültür verme.
2- Ümmet indinde genel bir kamuoyu icat etmek ve Ümmet ile kaynaşmak için mescit derslerinde, klüplerde, panellerde, umumi topluluk mekanlarında, Hizbin benimsediği İslam fikirleri ve hükümleri ile gazeteler, kitaplar ve bildiriler ile ümmetin cumhurlarına cemai kültür verme.
3- Küfür akideleri, fikirleri ve nizamlarıyla, fasit akidelerle, hatalı fikirlerle, mugalatalı mefhumlarla bunların bozukluklarını, hatalarını ve İslam’a zıtlıklarını açıklayarak Ümmeti bunlardan ve bunların eserlerinden kurtarmak üzere fikri çarpışma yapma.
4- Siyasî mücadele yapma, ki aşağıda açıklanmıştır:
a) İslâm beldeleri üzerinde nüfuzu ve hegemonyası bulunan sömürgeci kâfir devletlerle mücadele yapma. Fikrî, siyasî, iktisadi ve askerî sömürünün bütün şekilleriyle mücadele etme ve ümmeti hegemonyasından kurtarıp nüfuzundan herhangi bir eserden dahi özgürleştirmek için planlarını ifşa etme ve entrikalarını ortaya çıkarma.
b) Arap ve İslâm beldelerindeki yöneticilerle çarpışma. Onları muhasebe etme, onların içyüzünü ortaya koyma, Ümmetin haklarını çiğnemeleri, Ümmete ilişkin vazifelerini eda etmekte kusur göstermeleri veya Ümmetin işlerinden birisini ihmal etmeleri yahut İslâm hükümlerine muhalefet etmeleri halinde onları değiştirme, yerine İslam yönetimini kurmak üzere yönetimlerini yok etmeye çalışma.
5- Ümmetin maslahatlarını benimseme ve Şer’i hükümlere göre işlerini gütme.
Hizb tüm bunları, Rasul (sav)’in kendisine Allah Teala’nın فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنْ الْمُشْرِكِينَ "Sana emrolunanı açıkça, kafalarına vururcasına bildir. Müşriklerden de yüz çevir." kavli indirildikten sonra yaptığına tabi olarak yaptı. O (sav), işini izhar etti, Kureyş’i Safa’ya çağırdı, onlara kendisinin gönderilmiş bir Nebi olduğunu haber verdi ve kendisine iman etmelerini istedi. Davetini fertlere arz ettiği gibi cemaatlere de arz etmeye başladı. Kureyş'e, ilahlarına, itikatlarına ve fikirlerine karşı çıktı; bunların bozukluğunu, fesatlığını, hatalarını açıkladı; bunları ayıpladı; mevcut tüm fikir ve akidelere saldırdığı gibi onlara da saldırdı. Bunun hakkında peş peşe ayetler indiriliyordu; yiye durdukları ribaya, kızlarını diri diri toprağa gömmelerine, hileli ölçüp tartmalarına, zina yapmalarına saldırarak indiriliyordu. Aynı zamanda Kureyş liderlerine ve efendilerine saldıran; onları aşağılayan, babalarını ve hayallerini aşağılayan, Rasul (sav)’e karşı, davetine ve ashabına karşı kurdukları tuzakları ifşa eden ayetler de indiriliyordu.
Hizb, fikirlerini yaymada, diğer fikirler ve siyasî kitleleşmelere karşı koymada, sömürgeci kâfir devletlerle mücadelede, yöneticilerle çarpışmada düşmanlara kinini gizlemeden, yardakçılık etmeden, şirin görünmeden, yaltaklanmadan, rahat gözetlemeden, şartlara ve neticelerine aldırmadan açık, aleni ve meydan okuyucuydu yani İslâm'a ve hükümlerine muhalefet eden herkese meydan okuyordu. -Bu arada yöneticilerin hapis, işkence, kovuşturma, takip altına alma, rızka mani koyma, maslahatlara arıza çıkarma, sefere engel olma ve öldürme gibi şiddetli eziyetlerine maruz kaldı. Nitekim zalim yöneticiler Irak, Suriye ve Libya'da onlarca Hizb şebabını öldürdüğü gibi, Ürdün, Suriye, Irak, Mısır, Libya ve Tunus zindanları Hizb şebabı ile doludur.- Bunun böyle olması Hizbin Rasulullah (sav)'e uyup bağlanmasındandır. Zira Rasulullah (sav) İslâm risaletiyle, meydan okuyarak, açıklıkla, kendisine davet ettiği Hak'ka iman ederek, bütün âleme geldi. Bütün dünyaya meydan okuyor, geleneklerden, âdetlerden, dinlerden, akidelerden, yöneticilerden, avamdan hiçbirini hesaba katmadan insanların siyahına, kızılına harp ilân ediyor; İslâm risaleti dışında hiçbir şeye iltifat etmiyordu. İlahlarını ele alıp kınayarak, itikatlarına meydan okuyup aşağılayarak Kureyş’ten başladı. Yalnız başınaydı, kendisiyle gönderildiği İslam risaletine olan derin imanından başka ne teçhizatı ne yardımcısı ne de silahı vardı.
Hizb, seyrinde açıklık, alenilik ve meydan okuyuculukta iltizamlı olmasına rağmen, bunu siyasi çalışmalarda sınırlar ve Rasulullah (sav)’in Mekke’de davetle sınırlı kalmasına, hicret edinceye kadar maddi çalışmalar yapmamasına uyarak, yöneticilere karşı yahut davetinin önünde duranlara karşı maddi çalışmalarda bunları geçmedi. İkinci Akabe biatı ehli, mina ehli ile kılıçlarla savaşmaları üzere kendilerine izin vermesini istediklerinde onlara şöyle cevap verdi: لم نؤمر بذلك بعد "Daha henüz onunla emrolunmadık." Allah Subhanehu ondan, kendisinden önce gelen Rasullerin sabrettikleri gibi eziyetlere sabretmesini istemişti ki Allah Teala ona şöyle buyurmuştur: وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ فَصَبَرُوا عَلَى مَا كُذِّبُوا وَأُوذُوا حَتَّى أَتَاهُمْ نَصْرُنَا “Gerçekten senden önceki Rasuller yalanlanmışlardı. Fakat onlar, onlara zaferimiz gelesiye kadar yalanlanmış oldukları ve eziyete uğratıldıkları şeye karşı sabrettiler.”
Hizbin kendisini savunmak için veya yöneticilere karşı koymak için maddî kuvvet kullanmasının cihad konusuyla bir alakası yoktur. Cihad, Kıyamet gününe kadar devam edecektir. Öyleyse kâfir düşmanlar bir İslâm beldesine saldırırlarsa o beldenin Müslümanlarına, onları defetmek farz olduğu gibi, o beldedeki Müslümanlardan bir parça olan Hizb-ut Tahrir şebabına da Müslüman olmaları sıfatıyla farzdır. Müslüman bir emir bulunduğu ve Allah'ın Kelimesini yüceltmek için cihad ilan edip insanları seferber ettiği zaman seferberlik bulunan o beldedeki Hizb-ut Tahrir şebabı da Müslüman olmaları vasfıyla hemen bu davete icabet ederler.
- Ümmetin ümidi konumundaki liderlerine, önderlerine güvenini yitirmesinin etkisi ile, entrika planlarını işletmek için bölgenin içine konulduğu zor şartların etkisiyle, yöneticilerin halklarına karşı uyguladıkları dikta ve zorbalığın etkisiyle, yöneticilerin Hizbe ve şebabına uyguladıkları şiddetli eziyetlerin etkisiyle; Hizbin önünde, toplum donuklaştığında, Hizb, nusrete muktedir olanlardan nusret talebine başladı. İki maksat için talep etti:
Birincisi: Davetini güven içerisinde seyrettirebilmek üzere güven sağlamak maksadı
İkincisi: Hilafeti kurup İslam’ı tatbik etmek üzere yönetime ulaşma maksadı
Hizb bu nusret çalışmalarını yapmakla beraber; halakalarda yoğun eğitim, cemai kültürlendirme, Ümmeti İslâm'ı yüklenmeye terkiz etme ve Ümmet indinde kamuoyu oluşturma, sömürgeci kâfir devletlerle mücadele etme, onların planlarını ifşa etme ve entrikalarını gün ışığına çıkarma, yöneticilerle çarpışma, Ümmetin maslahatlarını benimseme ve işlerini gözetme gibi yapmakta olduğu bütün çalışmaları yerine getirmeyi de sürdürdü.
Hizb halen, kendisine ve İslâm Ümmetine kazanma, başarı ve zafer tahakkuk etmesini Allah'tan ümit ederek bütün bu çalışmalarını yapmaya devam etmektedir. İşte o zaman, mü'minler Allah'ın zaferiyle ferahlarlar.

_||_