Aya

istabl.
1953
HT logo
 
 
 
               
 

:::
:::
 

Bismillahi Al-Rahman Al-Raheem

Tedricilik

Tedriciliğe davet etmek, İslam’da olan bir şey değildir. Zira o, yeni bir fikir olup Müslümanların arasında Batılı fikirlerden etkilenmeleri neticesinde dolaşmaya başlamıştır. Tedriciliğe davet edenlerin davet gerekçesine gelince; İslam’ın kamil bir şekilde tatbik edilmesine güç yetirilememesi veya küresel kamuoyunun İslam’ın tatbik edilmesini kabul etmemesinden yada büyük devletlerin İslam’ın tatbik edilmesi için bize bir alan bırakmamasından dolayı İslam’ın tatbik edilmesine mevcut şartların yetersiz olması veya Batı‘ya itaat çalışması ve Allahu [Subhânehu ve Te’âla]‘ya masiyet olarak sayılan şeri olmayan boş gerekçelerdir. Dolayısıyla tedricilik sözü, İslam’ın doğasına aykırı olduğu gibi Kur’an’ın metoduna, Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]‘in İslam’ı tebliğ etme ve ona davet etmedeki siretine, Raşid Halifeler ile Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] için hayırla onlara şahit olan Selef-i Salih’in üzerinde olduğu hususlara da aykırıdır.

İslam’ın doğasına aykırı olmasına gelince; çünkü İslam’ın doğası öncelikli olarak el-Hâlık, el-Müdebbir olan, yani yaratma ve emir sadece Kendisine ait olan bir tek Allahuteala’ya imana dayanmaktadır. Dolayısıyla Müslümanın nezdinde bu imanın zorunluluklarından biri de onun bir insan olarak kendisi için doğru bir yasa yapmaya güç yetirememesidir.  Bu temelde bir Müslüman, bir hüküm verdiğinde Rabbine itaat etmelidir. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ “Hayır! Rabbine ant olsun ki onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda Seni hakem kılmadıkları sürece iman etmiş olmazlar.” [en-Nîsa 65]

Hükmedildiğinde ise Allahuteala şöyle buyurmuştur:

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُواْ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ “Sana ve Senden öncekilere indirilenlere iman ettiklerini iddia edenleri görmedin mi? Onlar inkar etmekle emrolundukları halde tağuta muhakemeleşmek istiyorlar.” [en-Nisâ 60]

İşte bundan dolayı bir Müslümanın, iman ile itaat arasındaki bu zorunluluğun kıl kadar dışına çıkmamasıdır. Özellikle de İslam’ın nüzulunun tamamlanmasından ve Müslümanın, iman, bağlılık, tatbik ve ona davet edilmesi hususunda İslam’dan tam bir şekilde sorumlu olmasının ardından…

Kur’an’ın metoduna aykırı olmasına gelince; Kur’an Müslümanlara, Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] ile Muhacir ve Ensardan onunla birlikte olanlara ihsanla tabi olmalarını emretmiştir. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

وَٱلسَّابِقُونَ ٱلأَوَّلُونَ مِنَ ٱلْمُهَاجِرِينَ وَٱلأَنْصَارِ وَٱلَّذِينَ ٱتَّبَعُوهُم بِإِحْسَانٍ رَّضِىَ ٱللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُواْ عَنْهُ “(İslam dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır.” [Tevbe 100]

Yine Kur’an Müslümanlara, İslam’la, yani İslam’ın bütünüyle hükmetmelerini emretmiş ve bir tek hüküm olsa bile İslam’ın hükümlerinin terk edilmesi hususunda onları uyarmıştır. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ “Aralarında Allah’ın indirdikleri ile hükmet! Sakın onların hevalarına tabi olma ve Allah’ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın!” [el-Mâide 49]

Ayrıca Kur’an Müslümanlara, Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]‘in davetinde olduğu şey üzerine olmalarını emretmiştir. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

قُلْ هَذِهِ سَبِيلِي أَدْعُو إِلَى اللَّهِ عَلَى بَصِيرَةٍ أَنَا وَمَنِ اتَّبَعَنِي “De ki: İşte bu, benim yolumdur. Ben ve bana tabi olanlar, basiret üzere Allah’a davet ederiz.” [Yûsuf 108]

İslam’ı tatbik ve tebliğ etmede Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]‘in siretine aykırı olmasına gelince; zira Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

مَنْ عَمِلَ عَمَلاً لَيْسَ عَلَيْهِ أَمْرُنَا فَهُوَ رَدٌّ “Her kim üzerinde emrimiz olmayan bir amel işlerde o reddedilir.” [Müttefikun Aleyh] Dolayısıyla İslam’ın tatbik edilmesinde, onun tatbik edilip davetinin taşınmasında Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]‘in hayatı, İslam’ın farz kıldığı bu yöne mutabık olmaktadır. Nitekim o, davet yaşamında çok baskıcı şartlar yaşamış ama bunlara boyun eğmemiştir. Yine kendisine çok cazip teklifler sunulmuş ama bunlara icabet etmemiştir.

Kafirler, Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]‘in davetinde yağcılık yapmasını istemişlerdir ama o bunlara tamamen karşı koymuştur. Zira o, Beni Âmir Bin Sasa heyetinin desteğine şiddetle muhtaç olduğunda onlar, Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e ondan sonraki yönetimin kendilerine ait olmasını teklif ettiklerinde şöyle demiştir:

الأمر لله يضعه حيث يشاء “Yönetim Allah’a aittir ve onu dilediğine verir.” Dolayısıyla taviz vermediği gibi yağcılık da yapmamış... ve mal, makam ve İslam ile yönetimden uzak olan krallığı bile reddetmiştir. Sonra Sallallahu Aleyhi ve Sellem, fethettiği ve galip geldiği ülkelerle muamelede bulunmamış ve buralarda sadece ama sadece İslam’ı tatbik etmiş ve onlardan bazılarının ibadet etmeleri için putlarını bırakmalarını reddettiği gibi onlardan herhangi birinin namazdan muaf tutulmasını da reddetmiştir…

Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]‘in azı dişlerimizle ısırmamızı emrettiği Raşid Halifelerin sireti ile hayırla onlara şahit olan Selef-i Salih’in üzerinde olduğu hususlara aykırı olmasına gelince; onların hayatları, cihada, ülkelerin fethedilmesine ve insanların Allah’ın dinine girdirilmesine dayalı olmuştur. Zira bir ülkeyi fethettiklerinde burada İslam’ı kamil bir şekilde tatbik etmişler ve bir sene yada bir ay hatta gündüz bir saat bile içkinin içilmesine izin vermemişlerdir. Dolayısıyla farz derhal uygulanıp haram da derhal yasaklandığı gibi hadler ve hükümlerde tedricilik veya “izin dönemi” olmaksızın tatbik edilmiştir!

Ey Müslümanlar!

Batı, Müslüman ülkelerdeki halkçı ayaklanmalarından dolayı şaşkına uğradığı gibi Müslümanların Allah’ın şeriatıyla hükmedilmesine çağıran tutkulu duyguları ile hareketlenmelerinin camilerden başlaması ve tekbir seslerinin göklere yükselmesi daha çok şaşkına uğratmıştır. Hatta İslam yönetime ulaşacak diye de içerisine bir korku düşmüştür. Zira Batı bunun helak oluşu olduğunun farkındadır ve bu yüzden de Müslümanların duygularına karşı dolambaçlı habis üsluplar yoluyla bunu engellemek için gayretle çalışır bir hale gelmiştir. Nitekim bu üsluplardan biri de hedeflediği tedricilik fikridir. Zira bu, taşıyıcısına hükmü ve hükmün tatbikini terk etmeyi caiz kılmaktadır… Dolayısıyla bu yolla İslam’ın hükümlerinden adım adım, dahası sıklaştırılmış adımlarla taviz vermek kolay bir hale gelmektedir! Buna da sözde ılımlı Müslümanlar yardımcı olmaktadırlar. Zira aynı şekilde onlar da tedricilik fikrini hedeflemektedirler. Çünkü bu yolla onlar, kendilerini seçen kamuoyu karşısında bir çıkış yolu bulmaktadırlar. Mesela kendilerine, neden İslam’ı tatbik etmiyorsunuz, halbuki biz sizleri bunun için seçmiştik dediklerinde onlara şu şekilde cevap vermektedirler: Biz İslam’ı tatbik edeceğiz ama tedricilik yoluyla. Bu yüzden bize biraz zaman verin! Böylece onlar, kendilerine verilen zaman içerisinde bir çıkış yolu bulacaklarını sanmaktadırlar. Böylece de tedricilik sözüyle İslam’ı tatbik etmeyerek bir haramdan başka bir harama çıkmaktadırlar!!

Bu ayaklanmalar, Amerika liderliğindeki Batı‘nın, İslam’a ve Müslümanlara karşı olan kinini ifşa ettiği gibi aynı şekilde o, İslam’ın hükümlerini Allah’ın farz kıldığı şekilde tatbik etmek istemeyerek yönetimin arayüzleri haline gelen sözde “ılımlı Müslümanları da” ifşa etmiştir. Bilakis onlar, İslam’ın hükümlerini tatbik etmeye muktedir de değillerdir. Çünkü onlar hayatları boyunca kendilerini İslam’ın hükümlerini tatbik etmek için hazırlamamışlardır. Hatta İslam’ın yönetim şekli ve ekonomi, içtima, siyaset, öğretim ve dış siyaset gibi yönetim sistemleri kesinlikle düşüncelerinde bile olmamıştır. Bu nedenle onlar, tedricilik fikriyle insanları aldatmayı hedeflemektedirler. Ancak kendilerinden başkasını da aldatamamaktadırlar… Dolayısıyla ümmete vacip olan, onlara İslam’ın sahih anlayış metoduna sahip olmasının yanı sıra yönetimle ilgili şeri hükümler ile çalışmasında siyasî deneyime sahip olan cemaati kabul ettirmek olduğunu anlamasıdır. İşte o, siyaseti takip edip uluslararası siyaseti bildiğinde kendisini ortaya çıkaracak ve kafir Batılı fikirleri de çürütecektir. İşte o, hazırlamış olduğu bir anayasa projesi olduğunda geriye sadece onu gözden geçirmek kalacaktır ki böylece Raşidi Hilafet Devleti yoluyla Allah’ın indirdikleriyle olan yönetimi kurmaya imkan bulacaktır. İşte bu cemaat de Hizb-ut Tahrir’dir.

Ey Suriye ve Tüm İslam Dünyasındaki Müslümanlar!

Hizb-ut Tahrir Müslümanları, önlerine Rablerinin rızasını ve O’nun şeriatını koymaya çağırmaktadır. Yine o, Müslümanları özellikle de onlardan muhlis olanları, tedriciliğe çağırmak gibi kafir Batı‘nın çağrılarının tuzağına düşmeye karşı uyarmaktadır. Hizb-ut Tahrir, Suriye halkına ve onların arkasında olan bütün Müslümanlara, tüm içtenlikle ve Allah’ın yardımıyla bu sürece liderlik edebileceğini ilan eder. Elbette buda anlayışta, tatbikte, davette ve İslam’ın yayılmasında sahih İslam metoduna göre olacağı gibi muhlislerden bu davetten geri kalanların hepsi de Allahu [Subhânehu ve Te’âla]‘ya karşı sorumluluk taşıyacağı gibi ellerini Batı‘ya uzatmayı ve İslam’ı anlamada Batı metoduna göre yürümeyi kabul etmiş olmasının yanı sıra sahih anlayış ile ona destek verenleri de terk etmiş olacaklardır.

Hizb-ut Tahrir, Raşidi Hilafet’e davetin lideri olarak kalmaya devam edeceği gibi Resulullah’ın Ahmed’in rivayet etmiş olduğu sahih hadisindeki vaadinin sahibi olmayı da arzulamaktadır. Ki buda son merhalesine şahit olduğumuz bu zorba diktatörlükten sonra:

ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ “Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere [Raşidi] Hilafet olacaktır.” Hadisidir.

Yine o Müslümanları, kendilerini sahih bir kalkınmayla kalkındıracak ve Allahu Subhânehu’nun muhkem ayetinde olmalarını istediği gibi insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmet yapacak hak bir davet olan bu mübarek davette kendisiyle birlikte olmaya davet etmektedir.

كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ “Sizler, insanlar için çıkartılmış en hayırlı ümmetsiniz. Marufu emreder, münkerden nehyeder ve Allah’a iman edersiniz.” [Âl-i İmrân 110]

H. 29 Receb 1433

 

Hizb-ut Tahrir

19.06.2012
 

Suriye Vilayeti

 


...:-
  • Ramazan Bitti, Bayram Geldi, İslam Ümmeti Hala Sıkıntılarla Boğuşuyor, Trajediler Her Taraftan Sarmış Durumda!

  • “Ramazan ayı, ki onda Kuran, insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi.” [Bakara 185]

  • Mübarek Ramazan Ayının Başlangıcı ve Bitişi, Sadece ve Sadece Hilalin Görülmesine Göre Belirlenir

  • Lübnan’ın Derinliklerine Düzenlenen Saldırılar! Siyasi Otorite ve Kurumları Görevleri Karşısında Nerede? Direniş Ekseninin Stratejik Sabrı Daha Tükenmedi mi?

  • Ey Müslümanlar! Sırada Ne Var? Gazze’de Yaşananlardan Sonra Daha Neyi Bekliyorsunuz? Artık Harekete Geçmenizin ve Rabbinizin Raşidi Hilafeti Kurma Farzına Yanıt Vermenizin Zamanı Gelmedi mi?

  •