|
04.12..2007 geçen Salı günü “Araplaşmış” Yahudi kuvvetleri, Beyt Lahim şehrine girdi, Filistin güvenlik birimi adamlarından birini katletti ve birçoğunu da yaraladı. Güvenlik birimi adamları, katledilen ve yaralanan kardeşlerinin intikamını almadılar, aksine serzenişte bulunup kendilerini zapt ettiler. Oysa kardeşleri gözlerinin önünde kan kaybettiği halde kıllarını dahi kıpırdatmadılar. Bilakis Yahudi askerlerine melül melül baktılar. Fakat aynı adamlardan yaklaşık 20 kişi, 08.12.2007 günü Beyt Lahim’de, Hizb-ut Tahrir şebâbından dört çocuk sahibi 43 yaşındaki Atâullah Tâhê Sâlih’i tutuklamaya gittiklerinde, aslan kesilip nâdiren görülen bir cesaret ve kahramanlık sergilediler.
Cumartesi günü, öğleden sonra baştan aşağı silahlı ve maskeli yaklaşık 20 kişi, ani bir baskınla Atâullah’ın çalıştığı işyerini gelip zorla içeri girdiler, müşterilere ve oradaki çalışanlara sövdüler, tartakladılar ve tekme-tokat işyerinden kovdular. Kendisi ve oradaki akrabaları, kim olduklarnı ve ne istediklerini sormaya çalışınca da, bu kez onlara sövdüler, işyerinden çıkardılar ve silah doğrultup vurmakla tehdit ettiler. Ardından büyük bir grup barbarca Atâullah’ın üzerine saldırdı, geldikleri kamyona çekip içine attılar, daha sonra içlerinden birinin kendisine dediğine göre “Otorite’ye meydan okumasının” intikâmını almak için geldiklerini söyleyip kendisini öldürmekle tehdit ettiler. Merkezlerine varıncaya kadar başına bir çuval geçirdikleri halde acımasızca vurmaya devam ettiler. Bir süre sonra da Atâullah’ın, tesâdüfen işyerinde gördükleri ve Hizb ile alâkası olmayan kardeşini de getirdiler. Dipçiklerle karnına vurarak onu da kamyona attılar, ağzından-burnundan kan gelinceye ve bayılıncaya kadar tartaklamaya devam ettiler.
Atâullah, sorgulama sırasında mâruz kaldığı baskılara, dâveti taşımaktan ve üzerindeki sebâtından vazgeçmesi için korkutma ve yıldırma yöntemlerine rağmen, izzetli ve sapasağlam durdu ve onlara, “ister beni darağacına asın, ister hapse atın, hiçbir şey beni taşıdığım bu dâvetten Allah’ın izniyle uzaklaştırmayacaktır” diyerek güçlü bir kararlılık gösterdi.
Atâullah evine döndüğünde, başına gelen bu barbar zulümleri ayıplamak üzere peş peşe gelen insanlarla dolup taştığını ve şehrin evlatlarından pek çok kişinin ziyarette bulunduğunu gördü.
Soruyoruz: bu güvenlik ve ahlâkî başıboşluk, hırsızlardan, yol kesicilerinden ve uyuşturucu tâcirlerinden kaynaklanınca güvenlik başıboşluğu oluyor da Otorite’nin kendi güvenlik birimlerinden kaynaklanınca başka bir şey mi oluyor? Yahudi askerleri dilediklerini yapmıyor mu, dilediklerini katledip yaralamıyor mu? Bu mu Otorite’ye meydan okumaktır, yoksa Atâullah’ın şer’î hükümlere uygun konuşmaları mı? أَلاَ سَاء مَا يَحْكُمُونَ “Ne de kötü hükmediyorlar!” [en-Nahl 59]
Hem bu Otorite’ye, hem de Allah ve Rasulü ile savaşan Kâfir destekçilerine bir kez daha diyoruz ki şüphesiz Hizb-ut Tahrir ve liderlik yaptığı hayır kâfilesi, Allah’ın vaadi ve Rasulü‘nün müjdesi olan Nübüvvet Minhâcı üzere İkinci Râşidî Hilâfet Devleti kuruluncaya dek serî ve sâbit adımlar ile ilerlemeye devam edecektir.
وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ “Zulmedenler, nasıl bir yıkılış ile yıkıldıklarını çok yakında bileceklerdir.” [eş-Şu’arâ 227]
|
