Amerikalı yetkili Roger Winter’ın, isyancı Halkçı Hareket’in Siyâsî Büro Toplantısı sırasında Güney Sudan’daki Cûba kentini ziyâreti akabinde Halkçı Hareket, Hükümet ile yaşadığı gerilimleri tırmandırma eğilimine girdi; 11.10.2007 tarihinde sözde Vatanî Birlik Hükümeti içerisindeki ortaklığını askıya aldı, Hükümet’ten Nifâşâ Antlaşması‘nı ve özellikle petrol zengini Ebiyi bölgesine ilişkin protokolü uygulamasını talep etti ve bunun için 08.01.2008 tarihine kadar mühlet verdi. Halkçı Hareket yetkililerinden biri, eş-Şark-ul Evsat Gazetesi’ne verdiği demeçte sert bir dille şöyle dedi: “Söz konusu meselelerin, bilhassa Ebiyi meselesinin çözümü için bir takvim belirlenmedikçe, Hareket, Vatanî Birlik Hükümeti içerisindeki çalışmalarını yeniden başlatmayacaktır.” Sonra olaylar ardı ardına geldi; maksatlı açıklamalar, savaş havası oluşturma tehditleri, Halkçı Hareket’in B Plânı‘nı devreye sokması, komşu ülkelerden, IGAD’dan ve diğerlerinden arabulucuların talep edilmesi… Bunun üzerine 24.10.2007’de Amerika, Nifâşâ Anlaşması‘nın iki tarafına, beş noktalı çözüm önerisini sunması için Başkanlık Elçisi Andrew Natsios’u Sudan’a gönderdi:
1. Sorun çözülünceye kadar Birleşmiş Milletler heyetine Ebiyi bölgesinde durumu gözlem hakkı verilmesi,
2. 15.11.2007’den 12.15.2007’ye dek bir ay içerisinde, Sudan Silahlı Kuvvetleri ile (isyancı) Halkçı Ordu’nun, 1956 sınırının kuzeyine ve güneyine yeniden konuşlandırılması,
3. Her iki taraf kuvvetlerinin kuzeyden ve güneyden 20 kilometre geriye çekilmesi ve arada kalan 40 kilometrelik bölgenin Birleşmiş Milletler güçlerinin gözetimi altında olması,
4. Gelecek Ocak ayının başlarında entegre ortak kuvvetler oluşturulması,
5. Ebiyi meselesinin ile Kuzey-Güney sınır sorununun çözüm vizyonuna ulaşmak üzere üç devletten (Birleşik Devletler, Suudi Arabistan Krallığı ve Çin) tarafsız bir komisyon kurulması.
Muhakkak ki Amerika, Nifâşâ Anlaşması‘nın infâzında hırslıdır. Öyle ki orada devlet kurumlarının inşâsı akabinde Güney Sudan’ın koparılması işlemi garantilensin de oranın servetleri üzerinde tekel kurabilsin. Fakat Hükümet, 26.05.2004’te imzalanan Ebiyi Protokolü‘nü uygulamaktan âciz olması ve Ebiyi bölgesinin sınırlarını, muazzam servetlere sahip bölgeleri içerecek şekilde genişleten uzmanların raporunu reddetmesi, ayrıca Halkçı Hareket’in, Ebiyi Protokolü‘nün ve Nifâşâ Anlaşması‘nın bazı noktalarının uygulanmamasından Amerika’ya sürekli yakınması, bilhassa her iki tarafa bağlı silahlı milislerin yayılması ile birlikte Amerika’nın bu servet zengini bölgenin elinden çıkmasından korkması... tüm bunlar Amerika’yı, Nifâşâ Anlaşması‘nın mimarlarından biri olan Roger Winter’ı Cûba kentinde iki haftalığına kalmak üzere yollamaya sevk etti. Akabinde Halkçı Hareket’in, Hükümet’teki ortaklığını askıya alma kararı çıkageldi. Tüm bunlardan açığa çıkmaktadır ki petrol ve maden kaynakları zengini Ebiyi bölgesine ilişkin meseleyi, -Natsios’un önerilerinde açıkça görüldüğü gibi- hem orayı silahtan arındırılmış bir bölge haline getirmek, hem de orayı yalnız başına sahiplenmek için şimdilerde tırmandıran Amerika’nın ta kendisidir, artık Amerikan şirketleri o servetleri sessiz-sedasız hortumlamaya başlar, demektir. Bunun delili, Amerikan Hazine Bakanlığı‘nın bu Kasım ayında, 1997 yılında ilan edilmiş Sudan’a yönelik ambargo yasasını (S.S.R.) yeni düzenlemeler yapmaya başladı. Bu düzenlemelerde şu ifade yer almaktadır: “Ambargo, bugünden itibaren, Güney Sudan, Cibâl-un Nûbe, Nîl-ul Ezrak (Mavi Nîl), Ebiyi, Dârfûr ve Hartum içerisinde ve çevresinde bulunan bölgelerindeki herhangi bir ticârî işlemi yada faaliyeti kapsamaz.” Üstelik düzenleme, Ebiyi bölgesine ilişkin olarak üç senaryo üzerinde durmaktadır: Birincisi: Bir Amerikan bankası, bir Sudan bankasının Ebiyi’deki şubesine herhangi bir havale yapsa, Sudan Hükümeti o bankaya el koyamaz yada ona egemen olamaz. Bu işlem, yasayı delmek olarak da değerlendirilmez. İkincisi: Bir Amerikan bankasının bir Sudan bankasının Hartum’daki merkezi kanalıyla havale yapması kaçınılmaz hale gelirse, o takdirde Amerikan Hazine Bakanlığı‘nın izni de kaçınılmaz hale gelir. Üçüncüsü: Bir Amerikan bankasının, bir Sudan bankasının Hartum’daki merkezini çekincelerine karşın havale göndermesi mümkün olursa, bu işleme izin verilir.
Ayrıca Amerikan Başkanı Bush, Sudan’a Amerikan yatırımlarını engelleyecek olan “Sudan’ın Muhâsebesi ve Ambargosu” yasasını onaylamaması için kısa bir süre önce Kongre’ye telkinde bulundu. Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice da bu haftanın başında Silfâkir ile görüşmesi sonrasında, Kongre’ye bir mektup göndererek böyle bir yasanın onaylanmamasını talep etti. Halkçı Hareket, Natsios Önerileri’ni kabul ettiğini kabul etti ve bunu birçok kez dile getirdi. Bunların sonuncusu, Halkçı Hareket Genel Sekreteri’nin Katar’ın eş-Şark Gazetesi’ne yaptığı açıklama idi: “Amerikan elçisi Andrew Natsios, Vatanî Kongre ile süregelen krizi, Dârfûr meselesini ve Kuzey ile Güney’i ayıran 1956 sınırında iki ordu arasına tampon bölge kurulmasını Silfâkir ile birlikte ele aldı ve Halkçı Hareket bu önerileri kabul etti.” Kezâ Hükümet de rolü gereği Natsios Önerileri’ni kabul etti. Bu da hem Vatanî Kongre üyesi, hem de Ortak Altılı Komisyon üyesi ed-Derdîrî Muhammed Ahmed ağzıyla duyuruldu. ed-Derdîrî açıklamasında, Barış Antlaşması‘nda muallakta bırakılan meselelerin, bilhassa Ebiyi bölgesindeki çekişmenin çözüm keyfiyeti konusunda Hükümet’in ve Amerika Birleşik Devletleri’nin bakış açılarının örtüştüğünü vurguladı, hatta daha da ileri gidip Cumhurbaşkanı ile Halkçı Hareket Başkanı‘nın 02.11.2007’de Natsios’un önerdiği beş noktadan dördünün karşılanması konusunda mutâbakata vardıklarını, beşinci noktanın ise her iki tarafın Mayıs 2006’da vardıkları mutâbakat zemininde tahkim önerisi olduğunu bildirdi.
Partilerden ve siyâsî güçlerden oluşan siyâsî ortama gelince; sorunun çözümünün Nifâşâ Antlaşması‘nın uygulanması ile olacağı hususunda çoğunlukla görüş birliği içerisindedirler. Oysa bu antlaşma, Güney Sudan’ı ayırmakta, devletin diğer bölgelerini de ayrılığa sürüklemektedir. Üstelik bu antlaşma sayesinde Kâfir Sömürgeci’nin şimdilerde servetlerimizi yağmalaması mümkün olmaktadır. Yine bu antlaşma sayesinde şu anki durum dâhilinde stratejik boşluk oluşmaktadır. O halde bunlar, hangi esâstan hareket etmektedirler? Kimin çıkarları için çalışmaktadırlar? Gerçekte Amerikan önerilerinin kabulü hususunda Hükümet’in tutumu, Halkçı Hareket’in tutumu ile örtüşmektedir. Karşılıklı suçlamalara ve Silfâkir’in Amerika ziyâreti sonrasında söylemlerin keskinleşmesine gelince; Silfâkir’in artan suçlamalar ve gerilimler karşısında Vatanî Kongre’ye ve Cumhurbaşkanı‘na olan güvenini kaybettiğini açıklamasından sonra Cumhurbaşkanı, Mudnî kentindeki 17.11.2007’deki halkçı savunma kutlamaları sırasında uzmanlar raporunun bir kez daha reddetti ve Halkçı savunma liderliğinden, karargahları açmalarını ve mücâhitleri bir araya getirmelerini talep etti, bu tutuma tepki olarak da Halkçı Hareket Genel Sekreteri, kendisini savaş yanlısı olmakla suçladı. Şu halde gerilim daha da fazla tırmanması muhtemeldir ve tüm bu gerilimler ve kızıştırmalar, gözlere kum serpmek içindir. Tâ ki insanlar gidişâtın, savaşın eşiğine doğru ilerlediğini zannetsinler de tasavvur ettikleri şekilde bir bütün olarak halk, özel olarak da bu bölgede yaşayan Dinka Nekuk kabilesi ile ortaklığı bulunan el-Mesîriyye Kabîlesi -harbin şerrinden ehvendir diye- Natsios Önerileri’ni kabul etsin!
Ey Müslümanlar! Kuzeyiyle, Güneyiyle, Doğusuyla ve Ebiyi bölgesi de dâhil Batısıyla Sudan topraklarının tamamı, bir karışından dahi vazgeçilmesi haram olan İslâmî bir topraktır. Kezâ İslâmî Ümmet’in mülkü olan servetlerini ve mukadderâtını suiistimal etmek ve Sömürgeci Kâfir’in yağması haline getirmek de haramdır. Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur: مَنْ أَتَاكُمْ، وَأَمْرُكُمْ جَمِيعٌ، عَلَىَ رَجُلٍ وَاحِدٍ، يُرِيدُ أَنْ يَشُقّ عَصَاكُمْ، أَوْ يُفَرّقَ جَمَاعَتَكُمْ، فَاقْتُلُوهُ “İşleriniz (yönetiminiz) bir adam üzerinde birleşmiş iken her kim gelir de asânızı parçalamak veya cemaatinizi (bütünlüğünüzü) bölmek isterse onu hemen öldürün.” Bizleri zayıflatıp Kâfirler için kolay bir hedef haline getiren, beldelerimizi parçalayan, servetlerimizi yağmalayan, hayatımızın nizâmlarına, hatta detaylarına dek müdâhale eden ve bizi krizden krize sürükleyen temel faktör, hiç kuşkusuz İslâmî Akîde’yi hayatımızın esâsı; helâli ve haramı da amellerimizin ölçüsü haline getirmememizdir. Bu da bizi, ağzımıza çalınan bir parmak bal karşılığında meselelerimiz üzerinde pazarlık yapar hale getirmektedir. Allah [Subhânehu ve Te’alâ] şöyle buyurmaktadır: وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلاَ مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً مُّبِينًا “Allah ve Rasulü, bir işe hükmettikleri zaman mü‘min bir erkek ve mü‘min bir kadına kendi işlerinde artık seçme hakkı yoktur. Her kim Allah’a ve Rasulü‘ne isyan ederse apaçık bir sapıklıkla sapıtmış olur.” [el-Ahzâb 36]
Ey Müslümanlar! Amerika ve diğerleri olmak üzere Kâfirlerin plânlarını başarısızlığa uğratmamız ve Râşidî Hilâfet Devleti’nin ikâmesi ile Azîm İslâm’ı hayatımıza geri döndürmemiz; yöneticileri ve politikacıları İslâm esâsı üzere muhâsebe etmeyi de içeren sapasağlam bir tavır takınmamızdan geçmektedir. Allah [Subhânehu ve Te’alâ]‘nın şu kavline; وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ “Mü‘min erkekler ve mü‘mine kadınlar birbirlerinin velîleridirler. (Birbirlerine) ma’rufu emrederler ve (birbirlerini) münkerden sakındırırlar.” [et-Tevbe 71] Ve Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]‘nın şu kavline sarılarak; إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ لاَ يُعَذِّبُ الْعَامَّةَ بِعَمَلِ الْخَاصَّةِ حَتَّى يَرَوْا الْمُنْكَرَ بَيْنَ ظَهْرَانَيْهِمْ وَهُمْ قَادِرُونَ عَلَى أَنْ يُنْكِرُوهُ فَلاَ يُنْكِرُوهُ فَإِذَا فَعَلُوا ذَلِكَ عَذَّبَ اللَّهُ الْخَاصَّةَ وَالْعَامَّةَ “Muhakkak ki Allah, özelin (belirli kimselerin) yaptıklarından ötürü geneli (insanların genelini) cezalandırmaz. Tâ ki onlar, kendi aralarında münkeri görürler ve onu reddetmeye kâdir oldukları halde onu reddetmezler. Ne zaman ki böyle yaparlar, o zaman Allah hem özeli hem de geneli cezalandırır.”
|