Aya

istabl.
1953
HT logo
 
 
 
               
 

:::
:::
 

Bismillahi Al-Rahman Al-Raheem

Şer’î Hükümlere Sarılın, Küfre Dayalı Demokratik ve Laik Nizâm Esâsına Göre Seçimlere Katılmayın Ey Kenya’daki Müslümanlar!

Önümüzdeki Aralık ayında Kenya’da 10. dönem genel seçimlerinin yapılması beklendiği bir zamanda, bazı Müslümanlar ile sözde Müslümanların sözcülüğünü yaptıklarını iddia eden bazı cemiyetler, Müslüman olmasalar bile, bazı adayların ve partilerin desteklenmesi çağrısında bulunmaktadırlar. Daha kötü olanı ise, bazılarının, oy kullanmanın Cihâd gibi dînî bir vecîbe olduğunu iddia edecek derecede ileri giderek Müslümanları oy kullanmaya teşvik etmesidir! Yani Allah’ın hükümlerini bırakıp da beşerî hükümleri yasalaştırsınlar ve laik yönetime güvenoyu versinler diye milletvekillerinin seçilmesine teşvik etmektedirler. Bu saptırıcılar o kadar ileri gitmektedirler ki böylesine büyük günahların dinî bir vecîbe olduğunu iddia etmektedirler. Oysa Allahu Te’alâ şöyle buyurmaktadır:  كَبُرَتْ كَلِمَةً تَخْرُجُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ إِن يَقُولُونَ إِلاَّ كَذِبًا “Ağızların çıkan, ne büyük, (ne ağır) bir söz oldu! Onlar ki yalandan başkasını söylemiyorlar.” [el-Kehf 5] Tablonun daha da netleşmesi için Müslümanlara, laik ve demokratik esâs üzerine yapılan seçimlerin İslâmî Şeriat’ten olmadığını, tam aksine büyük günahlardan olduğunu ve Allah’tan korkan muttakî bir Müslüman’a düşenin, çıkarlarına aykırı olsa bile şer’î hükümlere bağlı kalması gerektiğini açıklayacağız. Zîra uyulmaya en müstahak olan ancak haktır. Bugün bayraktarlığını Batı‘nın yaptığı demokrasiyi, bir akîde ve nizâm olarak benimseyerek ilk ortaya çıkaranlar antik Yunanlılardır. Daha sonra 1789 yılında Fransa’da meydana gelen devrim ile hortlatılmış ve daha öncesinde de 1776 yılında Amerikan Anayasası‘na konulmuştur. Demokrasi, Yaratıcı ile bir alâkası olmaksızın, insanın kendi nizâmını kendisinin belirlemesidir ve insanın dînini, hayatından koparması anlamına gelen laiklik üzerine kuruludur. Böylece dîn, ibâdetler dışındaki hususlar ile herhangi bir alâkası veya bunlara dâir bir bakış açısı olmaksızın, ibâdetler sahasına hasredilerek ve hapsedilerek ibâdetlerden ibâret kalmaktadır.

Laiklik [saecularis (secularism)], mâbedin (ibâdethanenin) dışında kalmak ve dünyevîlik anlamına gelen Yunanca Laik [saecular / (secular)] kelimesinden alınmıştır. Örneğin bu nizâm gereğince evlilik hayatı, anayasa, yargı, ekonomi ve benzeri şeylere ilişkin hususlarda insanların hayatlarını; dînî, ahlakî ve îtikâdî zorunlulukları göz ardı ederek kendi koydukları yasalar çerçevesinde arzularına göre sürdürmelerine izni verilmektedir. Dolayısıyla Allah’ın Şeriat’i, bu bakış açısına göre ibâdetler sahasına hasredilmekte ve bu saha dışında kalan hususlarda beşer, egemenlik sahibi olmaktadır. Demokrasi [dēmokratia (democracy)] kelimesi, “halk yönetimi” anlamına gelen Yunanca (dēmos - halk) ve (kratia - yönetim) kelimelerinden mürekkeptir. Bu da şu anlama gelmektedir; insanlar, hayatlarını tanzîm eden kânunları koymada, mutlak egemenliğe ve mutlak hürriyete sahiptir ve bunların Yaratıcı ile bir alâkası yoktur. Bunun içindir ki parlamento oturumlarında kumar, faiz, zîna ve içki gibi kat’î haramlar hakkında oylama yapıldığını ve bunların câiz kılındıklarını görmekte, işitmekteyiz. Dahası bu durum, Batılı ülkelerde Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]‘e hakâret etme boyutuna kadar dayanmıştır. Kezâ Müslümanların beldelerindeki parlamentolar; Kâfirler için Müslümanlar aleyhine otorite verilmesini, bâtıl anlaşmalar ve mücrim sözleşmeler imzalanmasını ve Kâfirlerin dost edinilmesini câiz kıldıkları gibi, Allah [Subhânehu ve Te’alâ] katî deliller ile farz kıldığı hicâbın (başörtüsü) giyilmesi, Hilâfet’in gölgesinde Ümmet’in vahdetine davet edilmesi ve benzeri hususları haram kılmaktadırlar.

Ey Müslümanlar! İslâmî Akîde açık ve net olarak beyân etmiştir ki; egemenlik mutlak olarak, hiçbir şeriki olmayan Allah Subhânehu’ya aittir ve Şeriat-ul Ğarra, sadece mescid içinde değil, hayatın tüm yönlerinde hâkim kılınmalıdır. Allahu Te’alâ şöyle buyurmuştur:  إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ “Muhakkak ki hüküm ancak Allah’a aittir.” [Yûsuf 40] Ve şöyle buyurmuştur:  فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيمًا “Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlıklarda Sana [İslam’a] muhâkeme olup sonra da Senin verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyet ile teslim olmadıkça îman etmiş olmazlar.” [en-Nisâ’ 65]

Dolayısıyla hiçbir Müslümanın; Allah’ın Şeriati’nden yüz çevirip de bizâtihi beşerin kendi kanunlarını koymasını esas alan Laik-Demokratik nizâma çağıran Kâfirlerin, zâlimlerin ve fâsıkların dâvetine icâbet etmesi, kesinlikle câiz değildir. Allahu Te’alâ şöyle buyurmuştur:  وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلاَ مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً مُّبِينًا “Allah ve Rasulü, bir işe hükmettikleri zaman mü‘min bir erkek ve mü‘min bir kadına kendi işlerinde artık seçme hakkı yoktur. Her kim Allah’a ve Rasulü‘ne isyan ederse apaçık bir sapıklıkla sapıtmış olur.” [el-Ahzâb 36] Kaldı ki Allah [Subhânehu ve Te’alâ], ister ibâdetler, ister ekonomi, ister siyâset, ister anayasa, ister ahlâk, isterse benzeri hususlar bağlamında olsun, hayatın tüm sorunlarını çözen Dînini, hiç eksiksiz, tastamam bir şekilde inzâl etmiştir. Dolayısıyla Müslüman; kendi başına yasama serbestisine hiçbir surette sahip olmaksızın, hayatın tüm işlerinde ve yönlerinde İslâmî Şeriat’in tatbikine bağlanmalıdır. Allahu Te’alâ şöyle buyurmuştur:  وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْءٍ “Bu Kitâb’ı da Sana, her şey için bir açıklama olarak inzâl ettik.” [en-Nahl 89] Ve şöyle buyurmuştur:  الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِينً “İşte bugün, size dîninizi kemâle erdirdim. Üzerinize olan nîmetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’a razı oldum.” [el-Mâide 3] Kezâ Allah Subhânehu, kendi hükmünü terk edip cahiliyye ve tâğut hükmüne râzı olan kimseyi de tehdit etmiştir. Allahu Te’alâ şöyle buyurmuştur:  أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ حُكْمًا لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ  “Yoksa onlar hala Câhiliyye yönetimini mi istiyorlar? Oysa akleden bir toplum için hükmü (yönetimi) Allah’tan daha güzel olan kim vardır?” [el-Mâide 50] Ve şöyle buyurmuştur:  أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُواْ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ  “Sana ve Senden öncekilere indirilenlere îman ettiklerini iddia edenleri görmedin mi? Onlar inkâr etmekle emrolundukları halde Tâğuta muhakemeleşmek istiyorlar.” [en-Nisâ’ 60]

Ey Kenya’daki Müslümanlar! “Bilerek” yada “bilmeyerek”, bu Laik-Demokratik Küfür Nizâmı içerisinde, seçimlere katılma çağrısında bulunan herkesten keskin bir dikkat ile sakınınız. Çünkü onlar sizleri harama çağırmaktadırlar. Daha da ötesi sizleri; İslâm’a ve İslâmî beldelere alenen savaş açan, İslâm’ın yönetim nizâmı olan Râşidî Hilâfet’in yerini alması için Laik-Demokratik Küfür nizâmlarının tatbikini zorla Müslümanlara dayatmaya çalışan Amerika liderliğindeki Haçlı Sömürgecilerden müteşekkil Batılı düşmanların safında durmaya çağırmaktadırlar.

Ey Müslümanlar! Sahîh İslâmî Akîde’ye sımsıkı sarılınız, mütekâmil bir hayat metodu olarak İslâm’a dâvette Nebîmiz [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]‘in Sünneti’ne bağlı kalınız ve Küfür nizâmlarına ortak olmaya çağıranlara kanmayınız. Kenyalı Müslümanların, seçimlere katılmakla sorunlarını halledebilecekleri zannına kapılmayıp diğer beldelerde Laik-Demokratik rejimler altında seçimlere katılan Müslüman kardeşlerimizin acı tecrübelerinden dersler çıkarmaları elzemdir. Zîra onlar, Akîdelerine aykırı demokratik seçimlere katıldıkları halde, sıkıntıları katmerleşmiş, yüklendikleri günahtan başka bir şey elde edememişlerdir. Oy vererek üstlendikleri sorumluluktan kaynaklanan cürümlerin günahını halen dahi çekegelmişlerdir. Çünkü onlar, başlarındaki yönetim sistemine rızâ göstererek, seçimlerine katılarak Kâfirlere ve kompradorlarına ortak olup onlara uydular, onlara yumuşak davrandılar, bunun câiz olmadığını unuttular, yada unutturuldular. Nitekim Kureyş Kâfirleri de Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]‘e benzer şeyler yapmaya çalıştıysa da O, bunu kesin bir dille reddetti ve hak üzere sebât etti. Allah [Subhânehu ve Te’alâ] da şöyle buyurdu:  وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ “İstediler ki sen onlara yumuşak davranasın ki onlar da sana yumuşak davransınlar.” [el-Kalem 9]

O halde şu anda bizim de, içerisinde yaşadığımız gibi Dâr-ul Küfür’de yaşamış olan, ancak buna teslim olmayan Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]‘i örnek almalıyız. O ki insanların içerisinde yaşadığı durumu, kusursuz bir metot üzerinde ilerleyerek, küfür netîcesinde ortaya çıkan fesâdın ve yoksulluğun alternatifi olarak İslâm’a dâvet metodu ile daha iyi bir duruma dönüştürmek için tüm çabasını sarf etmiş ve Kâfirlerle fikrî çatışmaya ve siyâsî mücâdeleye girmiştir. Bu süreçte onlarla olan tartışmasında maddî güç kullanmayıp küfür akîdelerini çürüten apaçık deliller kullanmış, bozukluğunu ve çürüklüğünü beyân etmiş ve Allahu Subhânehu kendisine nusret verip de Medîne’de ilk İslâmî Devlet’i kurarak güçlendirene kadar Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] Rabbinden gelen emir ile hak üzere sebât etmiştir.

“Müslümanlar seçimlere katılmazlarsa, büyük bir zarara uğrarlar” sözüne gelince; bu doğruluktan uzak asılsız bir sözdür. Aksine gerçek şu ki Müslümanlar, bağımsızlıktan bu yana tüm seçimlere katılmışlar, buna rağmen fâsit nizâm nedeniyle zaten büyük zararlara uğramışlardır. Bunun yanı sıra Kenya’da yaşayan İslâmî olmayan bazı topluluklar da hükümet içerisinde hiçbir temsilcileri olmadığı halde anayasal hayatları normal bir süreçte seyretmektedir. “Müslümanlar Kenya’da az ve zayıf oldukları için, “zaruret” ve “ehven-i şer” ilkesine dayanarak küfür nizâmları ile yönetimine ve seçimlerine katılmalıdırlar” katılmaktalar sözüne gelince; bu da açıkça yanlış bir sözdür. Zîra Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] döneminde Mekkeli Müslümanlar, hem sayıca bizden daha az, hem de durumları bizimkinden daha beter idi. Bununla birlikte düşmanları tarafından zulme ve işkenceye maruz kaldıkları halde Küfür nizâmı yönetimine asla ortak olmadılar ve şehit olmayı dinlerini satmaya tercih ettiler.

Ey Müslümanlar! Muhakkak ki Hizb-ut Tahrir / Kenya, sizleri bu mübârek ayda şer’î hükümlerle mukayyet olmada birlikte çalışmaya, bu Laik-Demokratik nizâma ve seçimlerine katılma tuzağına düşmekten sakınmaya, dünyanın her yerine adâleti ve hakkı yayacak, insanları zulümâttan Nûra çıkaracak olan İslâmî Dâvet’te birlikte çaba sarf etmeye çağırmaktadır. Allahu Te’alâ şöyle buyurmuştur:  وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ  “Rasul size her neyi getirdiyse onu alın ve sizi her neyden nehyettiyse ondan da kaçının. Allah’a ittika edin, şüphesiz ki Allah cezalandırması şiddetli olandır.” [el-Haşr 7]

H. 23 Ramadan el-Mubârak 1428

 

Hizb-ut Tahrir

05.10.2007
 

Kenya

 


...:-
  • Amerika, Darfur Bölgesini Ayırma Planını Hızlandırıyor, O Halde Devletin Birlik Bütünlüğünü Ölüm Kalım Meselesi Haline Getirmekten Başka Çare Yoktur!

  • İran Partisi’nin Silahsızlandırılması ve Lübnan Yönetiminin Bu Konudaki Rolü!

  • Eğer İslam Ümmeti Yardımına Koşmazsa Gazze, Şiddeti Katmerleşen Bir Katliam ve Boğucu Bir Kuşatmayla Karşı Karşıya Kalacaktır

  • Ey Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Ümmetindeki İslam Hamiyeti! Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Şöyle Buyurdu: لَيْسَ بِالْمُؤْمِنِ الَّذِي يَبِيتُ شَبْعَانَ وَجَارُهُ ‌جَائِعٌ إِلَى جَنْبِهِ “Yanı başındaki komşusu açken tok olarak geceleyen kişi (olgun) mümin değildir.” [El Hakim]

  • Tom Barrack’ın, Lübnan’ın Yeniden Aslı Olan Şam Bölgesinin Bir Parçası Haline Gelmesi Konusundaki Uyarısı, Aslında Hilafeti Kurarak Ümmetin Birliğini Sağlama Projesinin, Bölgedeki Amerikan Projesinin Yegâne Gerçek Rakibi Olduğunu Dair Örtülü Bir ABD İtirafı Niteliğindedir!

  •