Cürümden beter değil midir, Filistin’in, tüm Filistin’in kurtuluşu için insanların ümitlerini bağladıkları Fetih’in; Batı Şeria’da işgâlin gölgesinde, hiçbir gücü, kuvveti ve hâkimiyeti olmayan bir hükümet ile rolünü tamamlaması, dahası yahudi güçlerinin Filistin Otoritesi topraklarında gezip dolaşmasını “yasaklayacağına”, Filistin Otoritesi topraklarında Hamas’ı ve milislerini “yasakladığı” için kutlamalar yapması, şarkılar çaldırması?!
Cürümden beter değil midir, Filistin’in, tüm Filistin’in kurtuluşu için insanların ümitlerini bağladıkları Hamas’ın; Gazze’de işgâlin gölgesinde, hiçbir gücü, kuvveti ve hâkimiyeti olmayan bir hükümet ile rolünü tamamlaması, dahası Gazze’yi sabah-akşam saldırıları ile sıkboğaz eden yahudi otoritesinden ve politikasından Gazze’yi kurtaracağına, Gazze’yi Fetih’den ve milislerinden “kurtardığı” için Allah’a şükrederek secdeye kapanması?!
Cürümden beter değil midir, Yahudi varlığının gerçekleştirmekten âciz kaldıklarını, her iki grubun, Batı Şeria ile Gazze’nin ayrılışını, sırf ismen değil, bilakis resmen ve cismen ayrılışını açık bir netlik ile îlan ederek gerçekleştirmesi?!
Sonra cürümden beter, hatta skandal değil midir, Filistin halkının nezih kanlarının, Filistin halkının kanlarını korumak uğrunda hareket ettiklerini yalan ve iftira ile îlan edenlerin elleri ile akıtılması?!
Ey Müslümanlar!
Mekke Anlaşması‘nın imzalanması ile birlikte iki gözü olan herkes için netleşti ki Hamas’ın seçimlere girmesine göz yumulması, başarısının “kolaylaştırılması” ve işgâlin gölgesindeki iktidara getirilmesi, tezgâhlanmış bir tuzaktı! Onun da gözü kapalı gelip yuttuğu bir tuzaktı! Hedef ise “İslamcıları”, Filistin’e ilişkin -hepsi de 48 Filistini üzerindeki Yahudi varlığını ikrâr eden- devletlerarası kararları onaylamada Laiklerin peşine takmaktı ki mesele, Laiklerden ve İslamcılardan olan bu liderleri sayesinde Filistin halkının da onayı ile 67’de işgâl edilenler haline gelsin. Nitekim Filistinli gruplar da buna muvâfakat verdi. Bu gruplardan yalnızca el-Cihâd-il İslâm [İslâmî Cihâd] tümünü reddetti, el-Cebhet-iş Şa’biyye [Halk Cephesi] de kısmen reddetti.
Gerçek şu ki Şubat 2007’de Mekke “Anlaşması“nın imzalanması; Filistin Kurtuluş Örgütü [FKÖ] lideri Fetih’in de onayladığı, FKÖ tarafından Ekim 1988’de Cezâyir’de, Filistin meselesinin 1967’de işgâl edilenler ile sınırlı haline geldiğini îlânının tamamlayıcısı idi. O zaman imzacılar “Laikler” idi. Bunun için “İslamcıların” da imzasına ihtiyaç duyuyorlardı ki bu da, Fetih ile Hamas’ın birbirlerini katletmeleri ile zemini hazırlanan Mekke Anlaşması ile tamamlandı! Birbirlerini katlettikleri sırada Filistin halkı, bu anlaşmanın akan kanı durduracağını sanıyordu. Böylelikle onlara bu anlaşmanın siyâsî hedefini unutturmuşlardı. Yine iki gözü olan herkes için apaçıktı ki Hamas’ın iktidara gelmesi, yönetimde iki başlılık oluşturdu: Otorite’nin başı ve Hükümet’in başı. Amaç ise, İslâmcı ve Laik temsilciler olarak birbirlerine rakip iki imzacının birbirlerine yakınlaştırılması idi. Dolayısıyla Amerika ve Yahudi varlığı, Hamas’ın bu imzadan başka herhangi bir etkin rolü olmasını istemiyorlardı. Aksine Hamas’ın, öze dokunmayan düzenlemeler yoluyla Filistin Kurtuluş Örgütü bünyesine katılmasını istiyorlardı ki öne çıkan etkin baş, Otorite’nin başı olsun! Buna karşın Avrupa ve bilhassa İngiltere, Hükümet’e başkanlık eden Hamas’ın Otorite’de etkin kalmasını istiyordu.
Kaldı ki insanlar nezdinde Fetih’in zayıf noktası, sahip olduğu otorite hırsına, her şeyden daha fazla itibar ediyor olmasıydı. Oysa insanlar Hamas’ın böyle olmadığı görüşünde idiler. O nedenle ilk adım, bu meselede Hamas’ı Fetih’in peşine takmaktı. Böylece insanlar nezdinde, Hamas’ın da sahip olduğu otorite hırsına her şeyden daha fazla itibar ettiği görülsün de bunun ardından, otoritenin tek başlılığa dönmesi, Hamas’ın FKÖ‘ye katılması ve Hamas’ın da otorite hırsında FKÖ‘nün peşine takılması itibariyle insanların bu durumu kabullenmesi kolaylaşsın!
Ey Müslümanlar!
Ey Filistin Halkı!
Muhakkak ki Sömürgeci Kâfirler, katlettirme, hatta bunun da ötesinde bir boyuta varan sıcak krizler çıkararak hedeflerine ulaşmaya alıştılar. Öyle de oldu. Hamas ile Fetih’in birbirlerini ilk katletmeleri, Mekke Anlaşması‘nın imzalanmasına yönelik koşullara ve anlaşmanın üretim sürecine hazırlık idi. Zîra bu, Filistin halkını karşılıklı vuruşmaların durdurulmasına odaklanır haline getirdi. Böylece anlaşmanın siyâsî felâketini onlara unutturdular. Kezâ Fetih ile Hamas’ın şimdilerde birbirlerini katletmelerinde de, Fetih’e bağlı bir avuç milise Gazze’de Hamas’a karşı güvenlik provakasyonları yaptırdılar. Hamas ise sorunu sabırla, sükûnetle ve onları insanlara ifşâ ederek çözmedi, tam aksine öldürme eylemleri ile üzerlerine çullandı ve dehşet verici katliamlarda yaşlılara, kadınlara, çocuklara, hatta ağaçlara ve taşlara uzanacak kadar kan akıtmada ileri gitti. Âdeta Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]‘in Abdullah ibnu Amr [RadiyAllahu Anh]‘dan rivâyet edilen hadisini bir çırpıda unutuverdiler:
«لَزَوَالُ الدُّنْيَا أَهْوَنُ عَلَى اللَّهِ مِنْ قَتْلِ رَجُلٍ مُسْلِمٍ » “Müslüman bir adamın katlindense dünyanın yok olması, Allah’a daha kolaydır.” [et-Tirmizî ve İbnu Mâce tahric etti. Lafız, et-Tirmizî‘ye aittir.]
Hamas’ı, yaşadığı peş peşe krizlere düşüren unsur, -diğerlerini söylemiyoruz- Hamas’ın, Müslümanların mâsum kanlarını haksızlık ve düşmanlık ile akıtmaya varacak derecede siyâsî uyanıklıktan mahrum olmasıdır. Oysa onlar iyi bir iş yaptıklarını sanırlar, bir de kalkıp Allah’a şükürle secdeye kapanırlar!
İşte şimdi Hamas Gazze’ye hâkim oldu ve artık bir hükümeti var. Filistin Otoritesi de Batı Şeria’ya hâkim oldu ve onun da bir hükümeti var. Artık her ikisi de, ister kısa ister uzun vadeli olsun, bir çekişme içerisinde şer için birbirleri ile yarışacaklardır. Bu ise Yahudinin, Filistin’in kalanını da parçalama ve öldürme olayları sonucu halkı arasında kin, nefret ve düşmanlık ile engeller oluşturma hedeflerine hizmet etmektir. Peki, Yahudi böyle bir şeyi yapmaya güç yetirebilir miydi hiç, bu liderlerin elleri olmasaydı?!
Ey Müslümanlar!
Ey Filistin Halkı!
Muhakkak ki Hizb-ut Tahrir; Fetih ve Hamas içerisinde kalan muhlislere yönelmektedir ki işgâlin gölgesindeki Otorite’nin ve Hükümet’in “kurumlarını” kapatsınlar, iki beldede [iki hükümette] Gazze ve Batı Şeria’da kırık ayaklı kıytırık koltuklar üzerine çöreklenmiş bu ve o liderlerin ellerinden tutup engellesinler, Allah’ın ve Rasulü‘nün râzı olacağı, uğrunda kendileri için dünyada da bir nûr, Âhirette de bir nûr yazılacak, kendilerini dünyanın aşağılanmışlığından ve Âhiretin azâbından kurtaracak bir duruş ile karşılarında dursunlar. Zîra mevcut işgâlin gölgesinde, Müslümanların kesilen başları üzerinde, kıyılan canları üzerinde ve akıtılan kanları üzerinde Otorite-Hükümet maskaralığını sürdürmek, Allah’a, Rasulü‘ne ve mü‘minlere hıyâneti sürdürmektir!
Muhakkak ki bizler; Fetih ve Hamas içerisinde kalan muhlislere yönelmekteyiz ki meseleyi, olması gereken aslına döndürsünler. Bu ise Yahudi varlığını kökünden yok etmek ve bütün bir Filistin’i Diyâr-ul İslâm’a iade etmektir. Bugün buna güçleri yetmiyorsa, en azından kazdıkları hendeklerin dışına çıkmayıp içinde kalsınlar ve bulundukları yerden kımıldamayıp sabit dursunlar. Tâ ki Kudüs’ü ilk kez fetheden Râşid Halîfe Umer’in askerleri ve Kudüs’ü Komutan Salâhuddîn’in livâsı altında Haçlılardan kurtaran Halîfe en-Nâsır-il Abbâsî‘nin askerleri ve daha sonra Kudüs’ü bir kez daha kurtaracak olan fâtihlerin askerleri eliyle fethin öncü kıtası olsunlar!
وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ (4) بِنَصْرِ اللَّهِ “İşte o gün mü‘minler de Allah’ın nusreti, zaferi ile ferahlarlar.” [er-Rûm 3-4]
|