Aya

istabl.
1953
HT logo
 
 
 
               
 

:::
:::
 

Bismillahi Al-Rahman Al-Raheem

Soru-Cevap

Soru:

Kamerî ayların başlangıcı için hilalin görünmesi, her yıl Ramazan ayında buradaki Müslüman toplumumuzu harekete geçirmektedir… Ramazan ayının başlangıcını sabitlemek için (hilali) görmek için bir alternatif olan astronomik hesaplamalar ile ilgili konuşmalar hakkında bizim tutumumuz nedir? Bu sadece tercih edilen bir görüş müdür yoksa reddedilen, yani batıl olan bir görüş müdür? Diğer bir ifadeyle buna yönelik bir delil şüphesi var mıdır yoksa yok mudur? -Benim de anladığım kadarıyla- şayet bu görüş reddedilen bir görüşse, o halde bu görüşü takip edenlerin oruçlarının hükmü nedir? Nitekim burada, yani Avustralya’da ve diğer Batılı ülkelerde, bu kimselerden birçok kişinin olduğu bilindiği gibi bunların artmakta olduğu da bilinmektedir.

Diğer bir husus; oruç tutan bir kişinin hilalin görülmesine muhalefet ettiği açığa çıktığında ne yapması lazım? Bu hususta küçükte olsa bir zorluk yok mudur? Ayrıca kendileriyle tartıştıklarımızdan bazıları, hilalin görmeye dayandırılmasının pratiğinin olmadığını, hilali görmek için çıktıklarını ancak onu göremediklerini veya onu görme noktasında ihtilaf ettiklerini ve bunun da soruna neden olduğunu söylemektedirler! Bu mesele hakkındaki görüş nedir? Sonra bugünkü hesaplamada, hilalin doğuşu hassas bir şekilde tespit edilmiş ve sonrasında da görülmese bile onun görülme olasılığının olduğu belirlenmiştir. Peki neden bu hesaplamaya itimat etmiyoruz? Zira bu şekilde mesele, namaz vakitlerini hesapladığımız gibi daha kolay olmaz mı?

Cevap:

Ramazan orucu hakkında itimat edilen hilalin görülmesi, bu hususta varit olan delillere göre olup bu delillerden biri de şudur:

صُومُوا لِرُؤْيَتِهِ وَأَفْطِرُوا لِرُؤْيَتِهِ، فَإِنْ غُبِّيَ عَلَيْكُمْ فَأَكْمِلُوا عِدَّةَ شَعْبَانَ ثَلاَثِينَ “(Ramazan ayının) hilalini gördüğünüz zaman oruç tutun. (Şevval ayının) hilalini gördüğünüz zaman da bayram edin. Eğer size hava kapalı olursa Şaban’ın sayısını otuza tamamlayın.”

Astronomik hesaplamaya itimat edenlerin getirmiş oldukları delillere gelince; bunlar, merdut olup meseleye intibak etmemektedir. Nitekim onların en çok bahsettikleri şu iki husustur:

Birincisi: Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]‘in, şu hadisidir:

إِنَّا أُمَّةٌ أُمِّيَّةٌ، لاَ نَكْتُبُ وَلاَ نَحْسُبُ، الشَّهْرُ هَكَذَا وَهَكَذَا “Biz ümmî bir ümmetiz; yazma ve hesaplama bilmeyiz, ay şu kadar ve şu kadardır.” [Buhari]

Bu hadise, yani إِنَّا أُمَّةٌ أُمِّيَّةٌ، لاَ نَكْتُبُ وَلاَ نَحْسُبُ، الشَّهْرُ هَكَذَا وَهَكَذَا “Biz ümmî bir ümmetiz; yazma ve hesaplama bilmeyiz, ay şu kadar ve şu kadardır.” [Buhari] hadisine gelince; bu hadiste, anlaşılan bir vasıf bulunmaktadır ki bu, mefhumla amel etmeyi gerektiren bir illet olarak vahyedilen (ümmî) kelimesidir. Yani şayet ümmî bir Ümmet olmasaydık kesinlikle hesaplamayı kullanırdık demektedir… Ancak bu, usulde malum olduğu üzere doğru değildir. Zira bu mefhum, ihmal edilmiştir. Çünkü (ümmî) vasfı, en çoğunluk ve en genellik çıkış yerinden çıkmıştır. Çünkü Arapların geneli ümmî idiler. Ayrıca bu mefhum, şu hadisin nâssıyla ihmal edilmiştir:

فإن غُمَّ عليكم فأكملوا العدّة ثلاثين “Eğer size hava kapalı olursa sayıyı otuza tamamlayınız.” [Buhari]

Dolayısıyla bununla birlikte herhangi bir kayıt zikredilmemiştir. Yani havanın kapalı veya yağmurlu olmasından veya hilali görmeyi engelleyen herhangi bir nedenden dolayı şayet hilalin görülmesi mümkün olmazsa, şerî hüküm ayın otuza tamamlanacağını belirtmiştir. Hatta hilal çıktığı halde bulutlar onu örtse bile. Binaenaleyh hadisin mantukuyla amel edilir ve onun mefhumu ise ihmal edilir.

Mefhumla amel etmenin şartlarının vakıası işte budur ve birden fazla durumda görülür. Dolayısıyla o, ya en çoğunluk ve en genellik çıkış yerinden çıktığında ya da onu şu gibi bir nâs ihmal ettiğinde ihmal olur:

وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلادَكُمْ خَشْيَةَ إِمْلاقٍ “Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin.” [el-İsrâ 31]

(Fakirlik korkusuyla), anlaşılır bir vasıftır. Yani yoksulluk korkusuyla demektir. Aynı şekilde en çoğunluk ve en genellik çıkış yerinden çıkmıştır. Yani onları, fakirlik korkusuyla öldürüyorlardı. Sonra bu mefhum, şu nâs ile ihmal edilmiştir:

وَمَنْ يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُتَعَمِّدًا فَجَزَاؤُهُ جَهَنَّمُ  “Kim bir mümini kasden öldürürse onun cezası, cehennemdir.” [Nisa 93]

Bu yüzden bu mefhum, ihmal edilir. Dolayısıyla haram olan fakirlik korkusuyka öldürmektir, şayet zenginlikten dolayı öldürürse helal olur denilmez! Bilakis öldürme, ister fakirlikten isterse zengillikten dolayı olsun her iki durumda da haramdır. Aynı şekilde şu ayet:

لا تَأْكُلُوا الرِّبَا أَضْعَافًا مُضَاعَفَةً “Kat kat artırılmış olarak faiz yemeyin.” [Âli İmrân 130]

(Kat kat artırmak) anlaşılır bir vasıf olup aynı şekilde en çoğunluk ve en genellik çıkış yerinden çıkmıştır. Yani onlar, kat kat artırılmış faiz yiyorlardı. Sonra bu mefhum, şu nâs ile ihmal edilmiştir:

وَأَحَلَّ اللَّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا “Allah alış-verişi helal, ribâyı (faizi) haram kılmıştır.” [el-Bakara 275]

Bu yüzden bu mefhum ihmal edilir. Dolayısıyla ribâ çok olduğunda haramdır, yoksa az olduğunda caizdir denilmez. Bilakis miktarı ne kadar olursa olsun ribâ haramdır. Çünkü (kat kat artırmak) mefhumu, söylediğimiz gibi ihmal edilmiştir.

Hakeza (ümmî) kelimesi, beyan ettiğimiz gibi ihmal edilmiştir. Yani havanın kapalı veya yağmurlu olmasından dolayı hilal görülemiyorsa, ayın otuza tamamlanması gerekmektedir. İster hesaplamayı bilelim isterse bimeyelim farketmez.

İkincisi: Vakit namazlarında hesaplamaya itimat ediliyorsa, o zaman orucun vaktinde de hesaplamaya itimat edilebilir şeklindeki sözlerine gelince: Bunun cevabı şöyledir:

Oruç hakkında varit olan nâsları takip eden biri, bunların namaz hakkında varit olan nâslardan farklı olduğunu görecektir. Zira oruç tutmak ve orucu bozmak, hilali görmeye bağlanmıştır. Şöyle ki:

فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ “Sizden her kim bu ayı idrak ederse onda oruç tutsun.” [el-Bakara 185]

صوموا لرؤيته وأفطروا لرؤيته “[Hilali] gördüğünüzde orucu tutun ve onu gördüğünüzde iftar edin!”

Dolayısıyla hilali görmek, bir hükümdür. Ancak namaz hakkındaki nâslar, vaktin tahakkuk etmesine bağlanmıştır. Şöyle ki:

أَقِمِ الصَّلاَةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ “Güneş zail olduğunda (öğle vaktinde Batı‘ya kaydığında) namazı kıl.” [İsrâ 78]

إذا زالت الشمس فصلَّوا “Güneş zail olduğunda, (öğle vaktinde Batı‘ya kaydığında) namaz kılınız.”

Dolayısıyla namaz, vaktin tahakkuk etmesine bağlanmıştır. Zira herhangi bir yöntemle vakit tahakkuk ettiğinde namaz kılınır demektir. Yani şayet güneşe baktığında zeval vaktini görüyorsan ya da gölgeye baktığında her şeyin gölgesinin bir misli veya iki misli olduğunu görüyorsan namaz kılınır demektir. Aynen namaz vakitleriyle ilgili hadislerde geçtiği gibi şayet bunu yapıp gerçekleştirdiğinde namaz sahih olur. Yok eğer bunu yapmaz, bilakis astronomik hesaplamayla zeval vaktinin o saat olduğunu öğrenmişsen ve güneşe veya gölgeye bakmak için dışarı çıkmaksızın saatine bakarsan da namaz sahih olur. Yani vaktin tahakkuk etmesi, herhangi bir yöntemle olabilir. Neden? Çünkü Allahu Subhânehu, vakit girdiği için senden namazı talep etmiş ve tahakkuk etme keyfiyetini belirtmeksizin vaktin girişinin tahakkuk edilmesini sana bırakmıştır. Oruca gelince; hilalin görülmesiyle birlikte senden orucu talep etmiştir. Dolayısıyla senin için bir sebep belirtmiştir. Bunun da ötesinde sana şöyle demiştir: Şayet havanın kapalı olmasından dolayı hilali göremiyorsan, hilal bulutların arkasında olsa ve astronomik hesaplamayla onun varlığından emin olsan bile oruç tutma.

Bizim mesele hakkındaki görüşümüz işte budur. Dolayısıyla Ramazan orucunun ve bayramının belirlenmesinde astronomik hesaplama caiz değildir. Bilakis şerî görme caizdir.

-Astronomik hesaplamayla oruç tutanların nasıl olacağına gelince; şayet hilalin görülmesine göre Ramazan ayından sayılan günlerde oruç tutmuşlarsa, oruç sahih olur. Şayet hilalin görülmesine göre Ramazan ayından herhangi bir gün geçirmişlerse, o günden sorumludurlar ve o günü kaza etmeleri gerekir.

Bizim kani olduğumuz ve insanlara açıkladığımız şey işte budur. Ancak bizler, insanları görüşümüzü kabul etmeye zorlama gücüne sahip değiliz. Ancak bunu onlara, güzel bir üslup ve hikmetle açıklıyor ve meseleyi kapatıyoruz. Dolayısıyla meseleyi, bir çatışma formülüyle ele almıyoruz. Bilakis eğri çizginin yanına doğru çizgiyi çiziyoruz. Doğru yola ileten elbette Allahu Subhânehu’dur.

-Hilalin görülmesini takip etmek meseleyi zorlaştırıyor sözüne gelince; şöyle ki; mesela ayın sonunda oruç tutan birine, bir diğer kişi gelerek o günün bayram olduğunu söylüyor… Hakeza Ramazanın ilk günü oruçlu olmayan birine, bir diğer kişi gelerek hilalin görüldüğünü, dolayısıyla o günün Ramazan olduğunu söylüyor. İşte bu şekilde onun için mesele zorlaşıyor…

Buna cevap şöyledir: Aslında konu, bundan daha kolaydır. Zira bir Müslüman, araştırılmasının ardından hilalin görüldüğü bilgisine ulaşmasıyla birlikte oruç tutup orucunu bozuyor. Dolayısıyla o, şayet hilalin görülmemesine binaen oruç tutuyor ve orucunu bozuyor ve sonra biri gelerek ona hilalin görüldüğünü sahih bir ilimle bildiriyorsa o kişinin ona tâbi olması gerekir. Zira bu, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]‘in hadisiyle sabittir. Nitekim bir gurup Ensar’dan şöyle rivayet edilmiştir:

غُمَّ علينا هلال شوال فأصبحنا صياماً، فجاء ركب من آخر النهار، فشهدوا عند النبي صلى الله عليه وعلى آله وسلم أنهم رأوا الهلال بالأمس، فأمرهم رسول الله أن يفطروا، ثم يخرجوا لعيدهم من الغد “Dediler ki: Şevval hilalini (hava koşulları nedeni ile) göremedik. Böylelikle sabaha oruçlu olarak başladık. Günün sonunda bir kafile geldi. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Ala Âlihi ve Sellem)‘in yanında dün hilali gördüklerine dair şahitlik ettiler. Bunun üzerine Rasulullah onlara oruçlarını bozmalarını, daha sonra da ertesi gün bayramları için çıkmalarını emretti.” [Ahmed]

Daha önceleri hilalin görüldüğü haberi, bir yerden başka bir yere kolay bir şekilde ulaştırılamıyordu. Aynen Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] ile birlikte meydana geldiği gibi. Zira Medine’ye gelen heyetin hilali gördüğü haberi, Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]‘e gün içinde gelmişti ki o vakit Resul ve Medine’deki Müslümanlar hilali göremediklerinden dolayı oruçlu idiler. Nitekim heyet, Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]‘e hilalin görüldüğünü haber verdiklerinde, Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] Müslümanlara, oruçlarını bozmalarını emretmiştir. Dolayısıyla o gün, Ramazan ayının son günüydü ve Medine’de hilal görülmediğinden dolayı da ayı otuza tamamlamak için oruç tutuyordu. Ama ona gelinip başla bir yerde hilalin görüldüğü söylendiğinde orucun bozulmasını emretmiştir. Çünkü o gün Şevval’ın ilk günü, yani bayram günüydü. Dolayısıyla Ramazan ayı otuza tamamlanmamış oldu.

Aslında bu kolay bir iştir. Zira her bölge hilalin görülmesini araştırmaktadır. Şayet o bölge hilali görememiş ve kendisine başka bir yerde görüldüğüne dair sahih bir haber de ulaşmamışsa orucunu tutsun veya orucunu bozsun. Şayet bölgeye hilalin görüldüğü haberi ulaşmışsa, bölgenin buna itimat etmesi gerekir. Çünkü şu hadis, herkes için geneldir:

صوموا لرؤيته “[Hilali] gördüğünüzde orucu tutun.”

-Şu sözüne gelince; onlar, (pratiğinin olmadığını) söylemektedirler. Neden pratiği yoktur ki? Zira şayet Avustralya halkı, Şevval hilalini araştırdıkları halde onu göremiyorlar ve kendilerine de başka bir yerde görüldüğü haberi ulaşmamışsa, o halde oruçlarını tutsunlar. Şayet kendilerine gün içerisinde hilalin görüldüğü haberi ulaşırsa, oruçlarını bozmaları gerekir. Çünkü o gün, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]‘in yaptığı gibi bayram günüdür… Sonra bu gün haber, çok kolay bir şekilde ulaştırılmaktadır… Bu yüzden pratiğinin olmadığı konusu, ibadetinde hakkı araştırmak isteyen bir Müslüman için gerekçe olamaz.

-Astronomik hesaplamanın, hilalin doğuşunu belirlediği doğrudur. Ancak onun, hilali görme olasılığını belirlediği doğru değildir. Çünkü Astronomlar, gün batımından sonra görüldüğü için hilalin doğuşunun üzerinden geçen zaman miktarı hususunda ihtilaf etmektedirler. Ancak bizler, hilalin doğduğu gerçeğiyle oruç tutup orucumuzu bozmuyoruz. Bilakis hilalin görülmesi gerçeğiyle oruç tutup orucumuzu bozuyoruz. Aynı şekilde Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], bizlere şöyle emretmiştir:

صُومُوا لِرُؤْيَتِهِ وَأَفْطِرُوا لِرُؤْيَتِهِ، فَإِنْ غُبِّيَ عَلَيْكُمْ فَأَكْمِلُوا عِدَّةَ شَعْبَانَ ثَلاَثِينَ “(Ramazan ayının) hilalini gördüğünüz zaman oruç tutun. (Şevval ayının) hilalini gördüğünüz zaman da bayram edin. Eğer size hava kapalı olursa Şaban’ın sayısını otuza tamamlayın.”

Dolayısıyla Ramazan hilali mevcuttur ancak kapalı hava onun görülmesini engellemektedir demektir. Dolayısıyla da hadisin nâssına göre ayı otuza tamamlıyoruz. Nitekim delillerde geçtiği gibi orucun vakti, hilalin görülmesidir. Şayet orucun vakti, hilalin görülmesinin şart olmadığı namaz vakti gibi olsaydı, o zaman vaktin astronomik hesaplamayla belirlenmesi doğru olurdu. Ancak orucun delilleri, hilalin görülmesine dayalı olarak gelmiştir. Namazın delilleri ise hilalin görülmesi şart koşulmaksızın vaktin tahakkuk etmesine dayalı olarak gelmiştir.

إذا زالت الشمس فصلَّوا “Güneş zail olduğunda, (öğle vaktinde Batı‘ya kaydığında) namaz kılınız.”

Aynen yukarıda açıkladığımız gibi.

H. 20 Ramazan 1433

   
08.08.2012
   



...:-

Soru-Cevap