|
|
|
 |
 |
|
 |
|
Siyasi Tahliller |
|
|
Soru-1: İslam Şahsiyeti kitabının birinci cildinin 407. sayfasının ikinci paragrafında Sahîh Hadis’in tarifi konusunda şöyle geçmiştir: “‘Udul ve zapt sahibi birisinin yine kendisi gibi birisinden muttasıl bir senedle’ ifadesi ile, sahih hadis mürsel, münkatı ve mu’dal gibi, sahih hadis çeşitlerinden sayılmayan mürsel, münkatı ve mu’dal’dan korunmuş ve ayırt edilmiş olmaktadır. Çünkü mürsel hadis, tabiinin sahabeyi zikretmeden doğrudan doğruya Nebi [SallAllahu Aleyhi Sellem]‘den rivayette bulunmasıdır. Münkatı ise; senedinin bir yerinde veya birkaç yerinde ravilerden birinin düştüğü hadise denir. Mu’dal; bir veya birkaç yerinde iki ravinin düşmesidir. “Mürsel, münkatı ve mu’dal’ın tamamının senedinde kopukluk olduğu için sahih hadis kapsamından çıkarılmıştır.” Bu ise aynı kitabın 414 ila 415. sayfalarında mürselin alınmasının sübut bulmasıyla çelişmektedir. O halde bu nasıl izah edilir? Şükranlarımızı iletiriz.
Soru-2: Şahsiye kitabının 342. sayfasında şu ifade geçmektedir: “Sahabi olduğu bilindiği sürece”: Senedden düştüğü halde onun sahabi olduğu nasıl bilinmektedir? Senedinde ravinin düştüğü her mürseldeki ravinin sahabi olduğunu nasıl takdir edeceğiz? Zannı galiple (en azından bazılarının durumunda) onların Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]‘in hadislerini sahabilerden işittiklerinin nefyedilmesine rağmen tabiinin sahabeden yaptığı rivayetlerin hepsini nasıl kabul edebiliriz? Ayrıca “tabiinin küçüğü ile büyüğü arasında eşitliğin olduğu meşhurdur” söylemi “senedde kopukluğun veya mu’dallığın bulunması sebebiyle” onların mürsellerinin tamamını reddeden kimseler nezdinde doğrudur. Tabiinin yaşça küçük olanlarının en azından bazılarının durumu gördüğümüz gibi ortada olduğu halde bu söylem bizim nezdimizde nasıl sahih olabilir?
Soru-3: Herhangi bir fırka veya mezhebe davet eden bidatçinin rivayetlerinin tamamını niçin reddettik? Oysa ravinin kabulünde veya kabul edilmemesinde esas olan adalet ve zapttır. Dolayısıyla herhangi bir fırka veya mezhebe davetin bu ikisi ile ne alakası var? Ayrıca Şahsiye kitabının birinci cüzünün 401. sayfasının ikinci paragrafında şöyle denmektedir: “Çünkü herhangi bir mezhebe ve guruba çağırmak caiz değildir. Ancak İslam’a çağırıyor ve delillerini ortaya koyarak benimsediği görüşlerini açıklıyorsa rivayeti kabul edilir. Zira bu durumda İslam’a çağırıyor sayılır. Böyle bir kimse rivayetinden dolayı kınanmaz.” Bu da şu soruları ön plana çıkarmaktadır:
-İslam’a davet etmek ile herhangi bir fırka veya mezhebe davet etmek arasında ne fark vardır?
-”İster Şii ister Harici ister Mutezile olsun” kendi görüşlerine davet eden bir kimse kendisinin İslam’ın sahih anlayışını temsil ettiğine inanmıyor mu?
-Mezhepten maksat nedir?
|
|
H. 12 Cumâde’l Ulâ 1431
|
26.04.2010 |
|
|
|
|
|
|
Soru-1: İçtimai Nizam kitabının 147. sayfasında yerine getirilmediği takdirde evlilik akdini batıl kılan evlilik akdinin şartları zikredilmiştir. Yine kitabın 148. sayfasında yerine getirilmediği takdirde evlilik akdini ifsat eden evliliğin sıhhat şartları zikredilmiştir. Ancak ben, bunların arasında “mihrin” zikredildiğini göremedim. O halde mihr, akit ve sıhhat şartlarından değilse, yani mihr olmadan evlilik akdi sahih oluyorsa bu durumda evlilik akdine göre mihrin konumu nedir?
Soru-2: Mukaddime kitabının birinci cüzünün 89. sayfasının üçüncü paragrafında aşağıdaki ifade geçmektedir:
“...Allah’ın ahirette azap kıldığı şeyle -ki o ateştir- cezalandırmanın, yani ateşle yakarak cezalandırmanın caiz olmamasını kapsar.”
Yine 92. sayfasının “ortasında” aşağıdaki ifade geçmektedir:
“...Zira şari, suçluların cezalandırılacağı ukubatları belirlemiştir ki bunlar şunlardır: Öldürmek, kırbaçlamak, recmetmek, sürgün etmek, kesmek, hapsetmek, malını telef etmek, para cezası vermek, teşhir etmek ve bedenin herhangi bir kısmını ateşle dağlamak. Bunların dışında kalanlarla bir kişiyi cezalandırmak helal değildir.”
Şimdi soru şudur: O halde ateşle işkence etmenin caiz olmaması ile ateşle dağlamanın caiz olması sözünün arası nasıl örtüştürülür?
Soru-3: Mefhumlar kitabının 46. sayfasında şu ifade geçmektedir: “Bununla birlikte Kâbe çevresinde tavâf, Hacer-ul Esved’e dokunup öpmek, Safâ ile Merve arasında say gibi birçok hac meşarları...” “Meşar” kelimesi, bunun gibi başka yerlerde de geçmektedir.
Doğru olanı, “hac meşarları...” ifadesi yerine “Bununla birlikte birçok haç şiarları” ifadesinin kullanılması değil midir? Şayet bu doğruysa “meşarları” kelimesi, varit olduğu üzere “şiarlar” kelimesi şeklinde tashih edilecek midir?
Soru-4: “Hilafet Devleti’nin Cihazları” kitabının 173. sayfasının üstten 1. satırında şöyle geçmektedir: “el-Yemame’de ona, yani Ebî Huzeyfe’nin mevlası Sâlim’e ölüm isabet edince, onun mirası Ömer ibn-ul Hattab’a getirildi…”
Bilindiği üzere el-Yemame savaşı Halife Ebî Bekir döneminde meydana gelmiştir. Metinde ise Ömer İbn-ul Hattab geçmiştir. O halde bunu nasıl örtüştürebiliriz?
|
|
H. 08 Cumâde’l Ulâ 1431
|
22.04.2010 |
|
|
|
|
|
|
Soru: İktisat Nizamı kitabının 31. sayfasında eşyanın değeri şöyle tarif edilmiştir: “Az bulunurluluk faktörü dikkate alınarak maldaki faydanın miktarıdır.” Yine 32. sayfada daha ayrıntılı olarak şöyle geçmiştir: “Değere gelince; takdirden bir parça olduğu dikkate alınmaksızın onun takdirine tahakküm eden şey, az bulunurluk faktörü dikkate alınarak takdir sırasında maldaki faydanın miktarıdır.” Dolayısıyla az bulunurluk faktörü takdire dahil değildir. O halde niçin tarife dahil edilmiştir? Az bulunurluk faktörünün dikkate alınmasının ne faydası vardır? Bunu açıklamanızı ve Allah’ın sizleri hayırla mükafatlandırmasını temenni ederiz.
|
|
H. 04 Rabî-ul Âhir 1431
|
21.04.2010 |
|
|
|
|
|
|
Soru: Kırgızistan’da olaylar kızıştı, muhalefet 08.04.2010’da Bakiyev’e karşı darbe yaparak bunda başarılı oldu, otoriteyi ele geçirdi ve Bakiyev doğum yeri olan ülkenin güneyine kaçtı. Ardından bugün, yani 16.04.2010 günü istifa ederek Kazakistan’a gitti… Bu sırada darbeyi ilk tanıyan ve kutlayan Rusya oldu. Zira geçici Başbakan Roza Otunbayeva, 08.04.2010 Perşembe günü, yani geçici hükümetin işlerin dizginlerini ele geçirdiği gün Rusya Başbakanı Putin ile resmi bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Bu da olayların arkasında Rusya’nın olduğu anlamına gelmektedir. Şayet bu doğruysa 2005 yılında Asker Akayev’e karşı düzenlenen darbeyle yönetime getirdiği ve 23.07.2009’daki son seçimlerde desteklediği Bakiyev’e karşı Rusya nasıl olur da böyle bir darbe yapabilir? Rusya’yı kışkırtan ve Bakiyev’i devirmesine sebep olan şey onun Manas’daki Amerikan askeri üssünü kapatmaması mıdır?
|
|
H. 02 Cumâde’l Ulâ 1431
|
17.04.2010 |
|
|
|
|
|
|
Soru: İslam Devleti kitabının 16. sayfasının ilk paragrafında şu metin geçmektedir: “Bunun içindir ki Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]‘in İslam’ı ilan etmesi Mekke kafirleri üzerinde yeni bir şey olmadı. Ancak yeni olan şey bu mümin kitlenin açığa çıkması idi. Nitekim Hamza İbn-u Abdulmuttalib Müslüman olup Hamza’nın Müslüman olmasından üç gün sonra da Ömer İbn-u el-Hattab’ın Müslüman olmasıyla Müslümanlar güçlenince Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]‘in üzerine Allahuteala’nın şu kavli inzal oldu:
فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ إِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِئِينَ الَّذِينَ يَجْعَلُونَ مَعَ اللّهِ إِلـهاً آخَرَ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ “Emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve müşriklerden de yüz çevir. Muhakkak ki alay edenlere karşı biz sana yeteriz. Allah ile birlikte başka ilah edinenler var ya! Yakında (başlarına gelecek akıbeti) bileceklerdir.” [el-Hicr 94 96]
Dolayısıyla Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], Allah’ın emrini açıkça söyledi ve her ne kadar Müslümanlardan bazıları gizlenip bazıları da Mekke’nin fethine kadar saklandıysalar da kitleyi tüm insanlar için açığa çıkardı. Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]‘in bu kitlenin işini açığa çıkarmadaki üslubu şöyle oldu: Ashabını iki saf halinde dışarı çıkardı. Bu safların birinin başında Hamza İbn-u Abdulmuttalib, ikinci saffın başında ise Ömer İbn-u Hattab vardı. Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], onlarla birlikte Arapların daha önce hiç görmedikleri dakik bir düzen içerisinde Kabe’ye gitti ve onlarla birlikte Kabe’yi tavaf etti. Bununla birlikte Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], ashabının içerisinde gizlenip saklanma döneminden açığa çıkma dönemine geçti.”
Oysa ben Ömer’in Müslüman olmasının, Habeşistan’a hicretten sonra, yani bisetin üçüncü senesinden değil de altıncı senesinden sonra olduğunu okudum. Nitekim bu hususta bazı rivayetler varit olmuştur:
Abdullah İbn-u Amir İbn-u Rabîa annesi Leyla’nın şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Bizim Müslüman olmamız hususunda bize karşı insanların en katısı Ömer İbn-u el-Hattab idi. Zira Habeşistan topraklarına doğru yola çıkmaya hazırlandığımız sırada Ömer İbn-u el-Hattab geldi. Ben de tam devemin üzerinde hareket etmek istiyordum ki şöyle dedi: “Abdullah’ın annesi nereye?” Ben de dedim ki: “Dinimizden dolayı bizlere eziyet ettiniz. Biz de Allah’ın eziyet görmeyeceğimiz arzına gidiyoruz.” Bunun üzerine Ömer: “Allah yar ve yardımcınız olsun dedi” ve sonra da gitti. Derken eşim Amir İbn-u Rabîa geldi ve ona Ömer’de gördüğüm inceliği anlatınca şöyle dedi: “Onun Müslüman olmasını mı bekliyorsun? Vallahi Hattab’ın eşeği Müslüman oluncaya kadar o Müslüman olmaz.” [Taberani rivayet etti. el-Heysemî şöyle dedi: İbn-u İshak işittiğini açıkladı. Dolayısıyla bu sahihtir]
İbn-i Kesir, el-Bidâye ve’n Nihâye kitabında; Müslüman olduğu sırada Kureyş‘in ona yaptıklarını gören Abdullah İbn-u Ömer’in rivayetlerini Ömer’in Müslüman oluşunun gecikmesine dair istidlalde bulunmuştur. Zira İbn-i Kesir şöyle dedi: “Bu, Ömer’in Müslüman oluşunun geciktiğini gösteren ceyyid ve güçlü bir isnaddır. Çünkü İbn-u Ömer, 14 yaşındayken Uhud gününe katıldı. Uhud ise hicretin üçüncü senesinde olduğuna göre babasının Müslüman olduğu gün kendisi mümeyyiz idi. Dolayısıyla onun, yani Ömer’in Müslüman oluşu hicretten yaklaşık dört yıl önce olmuştur. Bu da bisetten yaklaşık dokuz yıl sonra demektir. En iyisini bilen Allah’tır.”
İslam Devleti kitabında istidlal edilen Müslümanların iki saf halinde dışarı çıkması hadisine gelince; böyle bir şey sabit değildir. Nitekim bu hadisi, Ebu Naîm el-Lıhye kitabında rivayet etmiş olup onun dışında hiç kimse rivayet etmemiştir. Ancak İbn-u Asakir nâzil bir senedle, yani el-Lıhye’de geçen aynı senedle Tarih kitabında rivayet etmiştir. Bu senedde ise Eban İbn-u Salih vardır ki o güçlü bir ravi değildir. Ondan da İshak İbn-u Abdullah ed-Dimeşkî rivayet etmiştir ki Sâhıb-ul Kenz’in dediğine göre o da metruktur.
Şayet yukarıdakiler doğru ise kitapta geçenlerin tashih edilmesi gerekmez mi?
|
|
H. 30 Rabîu’s Sâni 1431
|
14.04.2010 |
|
|
|
|
|
|
Soru: Ukrayna’da 07.02.2010 tarihinde ikinci tur devlet başkanlığı seçimleri yapıldı. Seçimlerin ilk turunda sadece %5 oy alan ve turuncu devrimle iktidara gelen mevcut devlet başkanı Viktor Yuschenko ikinci turda dahi yarışamazken, ilk turda sırasıyla %35 ve %25 oy almış olan Yanukovic ve Timoschenko ikilisi, ikinci turda da yarışmayı sürdürmüşler. Nitekim eski başbakan ve 2004’ün devrik cumhurbaşkanı Rusya yanlısı Viktor Yanukoviç, %48’e varan oy oranıyla yaklaşık %46 oy alan Timoschenko’yu geçmiş ve devlet başkanlığı koltuğuna oturmaya hak kazanmıştır. O halde seçimleri Rusya yanlısı Yanukoviç‘in kazanması turuncu devrimin sona erdiği ve Ukrayna’nın tekrar Rusya’nın yörüngesine girdiği anlamına mı gelmektedir? Bundan sonraki dönemlerde Ukrayna üzerindeki Amerikan-Rus nüfuz çatışması nasıl seyredecektir?
|
|
H. 04 Rabî-us Sâni 1431
|
20.03.2010 |
|
|
|
|
|
|
Soru: Bizlerin ve başkalarının bazı hitaplarında Mescid-i Aksa hakkında “Harameyn-iş Şerifeyn’in [Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi] üçüncüsü” ifadesinin kullanıldığını mülahaza ettim. Oysa Mescid-i Aksa şeri hükümler açısından Harameyn-iş Şerifeyn’den [Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi’den] farklıdır. O halde bu ifadenin kullanılması caiz midir?
|
|
H. 02 Rabi’us Sânî 1431
|
16.03.2010 |
|
|
|
|
|
|
Soru: 1. Biri İslam Devleti kitabının 67. sayfasının ikinci paragrafı ve diğeri Maliye kitabının 37. sayfasının birinci paragrafı olmak üzere Abdullah İbn-u Cahş [RadıyAllahu Anh]’ın seriyesi hakkında farklı iki rivayet geçmiştir:
İslam Devleti kitabındaki birinci rivayette şöyle zikredilmiştir: “... Bedir Gazvesi’nin başlangıcı olan Abdullah İbn-u Cahş seriyesi… Bu seriyenin hikayesi şöyledir ki Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], hicretin ikinci senesinin Receb ayında Abdullah İbn-u Cahş ve beraberinde bir gurup muhaciri gönderdi…”
Maliye kitabındaki ikinci rivayette ise şöyle zikredilmiştir: “...Abdullah İbn-u Cahş seriyesinin ganimetidir. Bu ganimet, hicretin ikinci senesinin Cumâde’l Âhira ayında elde ettiği insan ve ticari eşya ile yüklü olan Kureyş‘in bazı develeriydi…”
Yani bir rivayette Receb diğer rivayette Cumâde’l Âhira ayında geçmektedir. Bu ihtilaf nasıl izah edilir?
2. Aynı şekilde İslam Devleti kitabının 120. sayfasının ilk paragrafında şöyle geçmiştir: “Müslümanlar Mute’den döndüklerinde onlardan pek çok kişi öldürülmüştü...” Bu nasıl olur? Oysa bazı rivayetlerde şehitlerin on iki kişi olduğunu okudum. Bunu açıklayabilir misiniz? Allah sizleri hayırla mükafatlandırsın.
|
|
H. 17 Rabî-ul Evvel 1431
|
14.03.2010 |
|
|
|
|
|
|
Soru: 18.02.2010 Perşembe günü Nijerli askeri kaynaklar, Binbaşı Adem Harun liderliğindeki askerlerin Devlet Başkanı Muhammed Tanja’ya karşı askeri darbe yaptığını, devlet başkanı ile hükümet üyelerinin başkent Niamey’deki devlet başkanlığı sarayına yakın bir yerde alıkonulduğunu, anayasanın askıya alındığını ve tüm devlet kurumlarının feshedildiğini duyurdu. O halde Nijer’deki bu darbe, Fransa’nın nüfuz sahibi olduğu bu kadim Fransız sömürgesinde Fransa’nın ajanları arasındaki yerel çatışma yüzünden meydana gelen önceki darbeler gibi midir yoksa devletlerarası bir çatışma mıdır? Allah sizleri hayırla mükâfatlandırsın.
|
|
H. 06 Rabî-ul Evvel 1431
|
20.02.2010 |
|
|
|
|
|
|
Soru: Obama yönetimi, 29.01.2010 günü Amerikan kongresine Tayvan’a Patroit Füzeleri, helikopter, mayın tarama gemisi, F16 savaş uçaklarının iletişim donanımlarını kapsayan 6,4 milyar dolar tutarında silah satmayı planladığını bildirdi.
O halde Tayvan’la silah anlaşmasından Amerika’nın çıkarı nedir? Ekonomik kriz döneminde kısmen kendisini desteklemesinin yanı sıra özellikle Obama’nın gelmesi ve 2009 kasım ayında Çin’i ziyaret etmesinin ardından Çin ile olan ilişkilerinin iyileşmeye başladığı bir sırada Amerika, Çin’le ilişkilerini nasıl olur da riske sokabilir? Tayvan’ı Çin’in temsilcisi olarak tanımaktan vazgeçmesinden sonra Tayvan’ın Amerika için bir önemi var mıdır? Yoksa bunun arkasında başka maksatlar mı vardır? Bunu açıklamanızı rica ediyoruz. Allah sizleri hayırla mükafatlandırsın.
|
|
H. 16 Safer 1431
|
01.02.2010 |
|
|
|
|
|
|
Soru: Son günlerde Sudan Halk Kurtuluş Hareketi ile Ulusal Kongre Partisi arasında yarı gerginliğin sürdüğü mülahaza edilmiştir: Muhalefet güçleriyle birlikte Cuba Konferansı yapılmış, kalabalık yürüyüşler ve mitingler düzenlenmiştir…. Oysa Sudan Halk Kurtuluş Hareketi’nin muhalefetin içerisinde değil de hükümet içerisinde olduğu sanılmaktadır. Ardından Selvakir’in Afrika ile Avrupa turları gerçekleşmesi ve Amerikan elçisi “Gration’un” başarısızlığı hakkındaki söylentilerin yayılmasının yanı sıra parlamento, bu hafta içerisinde Sudan Kurtuluş Halk Hareketi’nin muhalefetine rağmen ulusal güvenlik yasasını onaylamış ve bugün de, yani 22.12.2009’da Sudan Halk Kurtuluş Hareketi’nin oturumu boykot etmesine rağmen referandum yasasını da onaylamıştır. O halde Sudan Halk Kurtuluş Hareketi ile Ulusal Kongre Partisi arasındaki bu gerginliğin gerçek bir gerginlik olduğunu söylemek mümkün müdür? Şayet böyleyse Hareket, sadakatini Amerika’dan Avrupa’ya özellikle de İngiltere’ye çevirdiği anlamına mı gelmektedir? Yoksa bu, Amerika’nın çevirdiği sanal bir gerginlik midir?
|
|
H. 05 Muharrem 1431
|
22.12.2009 |
|
|
|
|
|
|
Soru: Bugünlerde özellikle Avrupa ve Amerika’daki medyada, önümüzdeki 2011 yılında yapılacak devlet başkanlığı seçimlerinde aday olmayacağını açıklayan Hüsnü Mübarek’ten sonra Mısır’ın gelecek devlet başkanı hakkındaki analizler artmıştır. Bu bağlamda Cemal Mübarek, Eymen Nur, Muhammed el-Baraday, Amr Musa… ve başkalarının isimleri geçmektedir. Ancak bu ifadeler arasında en çok ön plana çıkanlar Cemal Mübarek’in yanı sıra Eymen Nur’un şansı olduğunu ifade eden analizlerdir.
Bizler Cemal Mübarek’in babası gibi Amerika’ya sadık olduğunu biliyoruz. O halde özellikle Obama’nın ziyaretinin hemen öncesinde serbest bırakılmış olan Eymen Nur da aynı kafileden midir? Yoksa Eymen Nur Avrupa’nın adamlarından mıdır? Şayet bu doğruysa Avrupa özellikle de İngiltere, yıllardır Mısır’daki güçlü Amerikan nüfuzunun ardından Mısır’da kendisine bir dayanak olmasını mı arzulamaktadır?
|
|
H. 28 Zilhicce 1430
|
15.12.2009 |
|
|
|
|
|
|
Soru: Yemen’de neler oluyor? Bu, Husiler ile devlet arasında gerçekleşen yerel mezhebi bir çatışma mıdır? Yoksa yerel araçlarla gerçekleşen devletlerarası bir çatışma mıdır? Açıklamanızı rica ediyoruz. Allah sizleri hayırla mükafatlandırsın.
|
|
H. 11 Zilhicce 1430
|
28.11.2009 |
|
|
|
|
|
|
Soru: Dün, 23.10.2009 günü NATO Genel Sekreteri “Rasmussen”, Obama’nın planı gereği NATO’nun alternatif füze savunma planını memnuniyetle karşıladığını açıkladı. Ayrıca Çek Cumhuriyeti de Polonya’nın kabul etmesinden iki gün sonra bu savunma sisteminin bir parçası olmaya hazır olduğunu teyit etti. O halde bu nasıl olur? Obama, 17.09.2009’da Polonya’ya füze savunma üsleri ve Çek Cumhuriyeti’ne radar üsleri kurmaktan vazgeçtiğini açıklamamış mıdır? Yoksa Obama’nın vazgeçtiğine dair bu açıklaması gerçek olmayıp güvenlik açısından Rusya’yı geçici olarak sakinleştirmeye yönelik bir aldatma mıdır? Şayet böyleyse Amerika, Rusya’nın gücünün büyümesine yönelik hesaplar yapmakta dolayısıyla onu sakinleştirmeyi önemsemekte dolayısıyla da Amerika’nın askeri üstünlüğü sarsılmış ve devletlerarası konjonktüre tahakkümü de zayıflamış mı olmaktadır?
|
|
H. 05 Zilkade 1430
|
24.10.2009 |
|
|
|
|
|
|
Soru: İran’ı uranyum zenginleştirmesi hususundaki tutumunu değiştirmeye sevk eden şey nedir? Nitekim uzun seneler zenginleştirmenin bir dış ülke yerine İran’da yapılması üzerinde ısrar ederken Cenevre toplantısının, özellikle de bu toplantının akabindeki ikili Amerika-İran görüşmesinin ardından bugün İranlı yetkililer, daha önce reddettikleri şeyi kabul ettiklerini açıkladılar. Bu durumun açıklığa kavuşturulmasını rica ediyoruz. Allah sizleri hayırla mükâfatlandırsın.
|
|
H. 16 Şevval 1430
|
04.10.2009 |
|
|
|
|
|
|
Soru: Batı Türkistan’daki [Orta Asya: Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan, Kazakistan ve Türkmenistan] siyasi durumun değişken bir durum olduğu mülahaza edilmektedir. Zira bazen bu yöneticilerin Rusya’nın şemsiyesi altında iken bazen de Amerika’ya doğru hareket ettiklerini görmekteyiz… Ve hakeza. O halde bu cumhuriyetlerdeki mevcut siyasi durumun açıklanması mümkün müdür?
|
|
H. 29 Ramazan 1430
|
19.09.2009 |
|
|
|
|
|
|
Soru: Celselerimizin birinde ıstılah olarak bidati tartıştık. Kimimiz onu, Şâri’nin emrine yönelik her muhalefet üzerine ıtlak ederken kimimiz de sadece Şâri’nin ibadetlerdeki emrine yönelik muhalefet üzerine ıtlak etmiştir… Bu hususu açıklamanızı rica ediyoruz. Allah sizi hayırla mükafatlandırsın?
|
|
H. 28 Ramazan 1430
|
18.09.2009 |
|
|
|
|
|
|
Soru: Sahih-il Buhari’de (Cizye Kitabı-Yahudilerin Arap Yarımadası‘ndan Çıkarılması Babında) Ebi Hurayra [Radıyallahu Anh]‘tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Biz mescitte iken Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] çıkageldi ve şöyle dedi:
انطلقوا إلى يهود، فخرجنا حتى جئنا بيت المدراس فقال: أسلموا تسلموا، واعلموا أن الأرض لله ورسوله، وإني أريد أن أجليكم من هذه الأرض، فمن يجد منكم بماله شيئا فليبعه، وإلا فاعلموا أن الأرض لله ورسوله “Haydi Yahudilere gidiyoruz. Bunun üzerine yola düştük. Ta ki Beyt-il Midras’a gelince şöyle dedi: Müslüman olunuz, Müslüman olunuz. Biliniz ki arz Allah’a ve resulüne aittir. Ben, sizleri bu arzdan çıkarmak istiyorum. O halde sizden kimin her neyi varsa onu satsın. Yoksa biliniz ki arz Allah’a ve resulüne aittir.”
Yahudilere ait özel okullar olması şeklinde anlaşılması bakımından bu hadis hususunda kafamız karıştı. Zira kimimiz, bu hadisin Beni Kureyza veya Hayber Yahudilerinden ayrı olarak Yahudilerin varlıklarına ilişkin olduğunu anladı... Bu durumda onlara ait özel okulların olmasında bir sorun yoktur. Kimimiz de onların, Beni Kureyza ve Hayber olaylarından sonra Yahudilerden geriye kalan zimmet ehli kimseler oldukları tercihinde bulundular. Bu da zimmet ehline ait özel okulların olması caizdir demektir. O halde burada bir sorun var! Bu durumun açıklığa kavuşturulmasını rica ediyoruz.
|
|
H. 11 Ramazan 1430
|
01.09.2009 |
|
|
|
|
|
|
Soru: Türkiye-Suriye sınırına mayın döşenmesi meselesinin hakikati nedir? Nasıl ve ne zaman tamamlanmıştır? Buna dair devletlerarası çatışma ilişkisinin boyutu nedir? Allah sizi hayırla mükâfatlandırsın!
|
|
|
|
|
|
|
|
Soru: 12.06.2009 günü İran’da Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. Açıklanan resmî sonuçlara göre oyların %62,6’sını şu anki Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejad, %33,7’sini rakibi olan Mir Hüseyin Musavî aldı. Diğer iki rakip ise küçük bir oranda oy kazandı. Bunun üzerine Musavî ve taraftarları, seçim sonuçlarına hile karıştırıldığı iddiasında bulunarak Musavî‘nin taraftarları, 15.06.2009 günü, izinsiz protesto yürüyüşleri ve gösteriler düzenledi. İran güvenlik güçlerinin, göstericileri dağıtmak istemesiyle de açıklandığı üzere Tahran’da yedi kişinin ölümüne ve 29 kişinin yaralanmasına yola açan isyan ve şiddet eylemleri baş gösterdi.
O halde bu olaylar, İran’da devletlerarası bir çatışmanın meydana geldiğini mi göstermektedir? Yoksa bu, görev paylaşımına yönelik güç odakları arasındaki içsel bir çatışma mıdır? Ayrıca Amerika ve Avrupa’nın bu olaylardaki varlık boyutu nedir?
|
|
H. 25 Cumâde’s Sânî 1430
|
18.06.2009 |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
 |
|
|
|
|